01 Mayıs 2018 00:15

Erdoğan gitsin de ne olursa olsun mu?

Erdoğan gitsin de ne olursa olsun mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ya da başlık şöyle de olabilirdi: “Kırk katır mı kırk satır mı? ”

Yanıt nedir peki?

Erdoğan, evet, AKP’sinin başında tek adam rejimi kurma yönünde epey mesafe aldı. Bol aldatıcı konuşma ve arada bir yaşanan hır-gürleri dışında zaten varlığıyla yokluğu pek de belli olmayan Meclisin göstermeliğin göstermeliği kılınmak istendiği herkesin malumu. Hâlâ Meclisten geçmeyen KHK’ler var örneğin ve tek başına OHAL bile yasamadan geriye pek bir şey bırakmıyor. Ve yargı. Hatırlayın, “yetmez ama evet”çi liberal solcuların da desteğinde 10 Eylül 2010 Referandumu’yla FETÖ’ye teslim edilen yargı, şimdi esasta el değiştirmiş durumda. Evet; “kuvvetler ayrılığı” temelde şimdiden kuvvetler birliğine dönüştürüldü.

Ve tabii ki doğru; tekçilikten, neredeyse dönüşümün gerçekleştirildiği tek adam rejiminden kurtulmak gerek.

Ancak bunun anlamına dair rivayet muhtelif. Kimileri, örneğin “yetmez ama evet”çilerle Saadetçiler ve CHP’nin güçlü bir grubu tekçiliğin önünü kesmek adına, Gül’ü Erdoğan’ın karşısına dikmeye uğraştılar. İç rekabet baskın çıkmasa oluyordu.

Düşünsenize. Tekçiliğin önü alınacak darbımeseliyle tekçi inşaatta kalfalık yapan Gül dayatılacaktı halka. Neymiş? Erdoğan ve AKP’si tarafından üzeri çizilmekte olan parlamentarizmi savunan Abdullah Bey önlermiş tek adam rejimini. Kuruculuğu bir yana adam hâlâ AKP’li oysa, önemsenmedi. Gücüne güvenilen sadece Türkiye değil Ortadoğu halklarının bilinçaltına kazılı “kötünün iyisi” mantığı işletildi.

Tamam, parlamentonun bile üzerinin çizilmesi girişimi durdurulmalıdır. Az-çok bir supabın bile tarihe karıştırılıp yerini bir monarkın alması karşısında kayıtsız kalınamaz. Ve tamam, hukukun emirle işletilmesi ve yargının yürütmenin ağzına bakmasına dur denmelidir. Ama nasıl? Bunun yolu nedir? Bunun panzehiri parlamentarizme dönüş müdür? O -pek yapılmayan- parlamenter sistemde hangi mücevherin saklı olduğu ve ondan halkın ne umup ne bulduğu tartışması önemsiz değildir. Ve kuvvetler ayrılığı. Bir çocuk bir dilim baklava “çaldı” diye 25 yıla mahkum edilmişti zamanında, bunun umursanması şarttır.

Tartışma rejim tartışmasıysa, işçi sınıfının kendi ayrı önerisi olduğu kuşkusuzdur. Ama hem sorun hem tartışma ondan ibaret de değildir. Ekonomi emeğiyle geçinenlerin belini giderek daha fazla bükmektedir. İşsizlik düşmek bir yana artmaktadır. Çalışma şansı bulanlar üç kuruşa ve iş cinayetlerinin ortasında çalışmaya zorlanmaktadır. Alın üçüncü havaalanı işini, ölümler yüzü çoktan aşmıştır. Egemenlerin içeride ve dışarıda servetlerini yatırdıkları dolar, avro, sterlin alıp başını gitmiştir. Sağlık ve eğitim sorunları tam beladır. Barış ve huzur değil, savaş histerisi üstelik burjuva muhalefeti bile pençesine almış haldedir. Özgürlük ve siyasal demokrasiden arta kalan neredeyse sıfıra yaklaşmaktadır. Ne ifade, ne basın, ne toplantı ne de örgütlenme özgürlüğü...

Ama halkın bir bölümü sayılan dertleri giderek kötüleşmekle birlikte 10 ve 20 sene önce de içler acısı haldeydi. Şimdi, peki, az öncenin kanlı ve namlı İçişleri Bakanı Meral Hanım mı çare olacaktır halkın dertlerine, o mu ilaç olup çözüm getirecektir? Ölme eşeğim ölme.. Yonca bitecek...
Şimdi rejim meselesini ileri sürüp ve örneğin fırsatını yakalasa Meral Hanım farklı yaparmış gibi, HDP’yle CHP’nin yanında İP’ye ve Saadet’le DP’ye birleşme çağrısı yapmanın savunulabilir yanı olabilir mi? Hâlâ Hacıyatmaz Demirel’in eski partisinden mi medet umulacaktır? Yoksa hedefi gerçekçi belirleyerek geleceğe mi bakmak gerekir?

Elbette kişiler önemlidir, ancak sorun “kişisel” değildir. Evet kişisel hırslar görmezden gelinemez, ancak sonuçta belirleyici olan, neyin nasıl üretildiğidir; toplumsal iktisadi yapıdır, sınıflar ve sınıf mücadelesidir.

İplerini tekellerin ellerinde tuttukları burjuvazinin diktatörlüğüyle yüzleşiyoruz. Tekelci burjuvazinin oligarşik egemenliğinin bir biçiminden diğerine geçiş koşullarındayız. Tabii ki halkın karar mekanizmalarından daha da çok dışlanacağı biçimlere geçişe tepkisiz kalamaz, ancak tekellerin egemenliğinin bir biçimi yerine diğerini alternatif saymak işçilerin işi olamaz. Evrensel’in dünkü manşeti işçinin sesidir: “OHAL’e ve Sömürüye Karşı Emek, Barış ve Demokrasi İçin!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa