Dinmez tarla kuşunun şarkısı
Fotoğraf: Envato
“İtalya’da tarla kuşlarını hiç durmacasına öttürmek için ateşle kıp kızıl kızartılmış toplu iğne uçlarıyla cızz diye bir gözünü, cızz diye öteki gözünü yakarlar. İki gözü kör olan tarla kuşunu bir kafese koyarlar. Mavi, açık, duru göklerde özgür uçmaya alışkın kuş, ilk önce gözlerini örttüğünü sandığı kapkara paçavrayı tırnaklarıyla paralamaya çabalar ve zavallı, kendini bir kat daha yaralar.
Karanlığın gözüne yapışan bir paçavra, bir is ya da kurum değil, bir zindan gece olduğunu anlayınca kanat hızıyla geceyi aşmaya, güne güneşe ulaşmaya çabalar. Çırpınır çırpınır, her kanat vuruşu katı kafese çarpar, acır, acır!
Kara gece aşılmaz bir duvardır. Uçucu kanatlardan kat kat güçlü, iç hızıyla ötmeye koyulur, öter öter. Gecenin öte tarafında gönlünün gününü güneşini, nur alemini yaratır. Yine o mavi göklerine çıkar, ta altında ufuklara kadar ıssızlaşan yeryüzüne pırıl pırıl pullar gibi renk renk cıvıltısını döker, döker.”
Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Bursa Nilüfer Belediyesi Şiir Kütüphanesi iş birliğiyle genç ölümlü şairler için hazırladığı “Dinmez Tarla Kuşunun Şarkısı” kitabı. Cevat Şakir’in “Mavi Sürgün”ündeki bu tarla kuşları alegorisiyle açılmış.
Öyledir, “Gecenin öte tarafında gönlünün gününü güneşini, nur alemini yaratan şairler de o tarla kuşları gibi o acıyla “şiir” denen o “renkahenk cıvıltı”yı dökerler yeryüzünün üstüne. Kimileri uzun uzun şakır, kimilerininse türküsü yaprağın ömrü, tüyün hafifliğidir.
Şairin ruhunda saklanan iki cevher vardır: Şiir ve ölüm. Ölümü yok etmek için yazar da yazar şair. Balıkçı’nın o acılı, ağrılı tarla kuşları gibi. Sesini “ötelere” duyurmak için... Ruhunu örten o kara çulu, peçeyi sıyırıp kara geceyi apak etmek için... Ölümün soy damarından ölümsüzlüğü çıkarmak için... Yoksa neden yazılsın ki şiir?
Şairin aradığı ölümsüzlüktür. Ölümün zamanı değil, kendisidir şairi geleceğe taşıyan. Yazılan hiçbir şiir boşa gitmez. Şair bilir bunu. Ölümsüz olan şair değil, şiirdir.
Biriken onca sözcüğü, imgeyi, düşü, şiiri unutuşun tozu örtmesin ve bellek unutmayla çürümesin diye bu dünyada kalanlara da”vefa” adlı bir “cevher” verir zaman.
İşte “Dinmez Tarla Kuşunun Şarkısı”, unutulmaya yüz tutmuş bu som cevherin tatlı ışıltısıyla yaratılmış. Kalanların, erkencilere bir selamı da denebilir bu anı-armağan kitaba.
Bu anı-biyografi-antoloji çalışmasında en küçüğü 21, en büyüğü 40 yaşında, hastalıkla, kazayla ya da intiharla bu yeryüzünden ayrılmış 66 şairin hüzünlü yaşam öyküleri ve şiirleri yer almış.
Genç ölümlü şairler için yazan kardeşleri, Eray Canberk’in dizelerini mırıldanmışlar bir ağızdan:
Bitmeden susarsa
bitmiş gibi türküsü
biliyorsanız eğer
siz sürdürünüz
Solarsa çiçeği
vaktinden önce
anılarda yaşatın
kalsın ölümsüz.
Onların ölümsüzlük türküleri bitmedi.Yine söylüyorlar. Kalanlarsa yalnızca unuttukları dizeleri anımsatıyorlar onlara. Hayat mı? Onu hiç unutmadılar. Onlar şimdi çok uzaktalar.
Öyleyse ölüm, midyeler gibi ağzını açmış bekliyorsa şairleri ya da bir kuyu kapağı gibi örtülmüşse üstlerine şairlerin birbirlerine verecekleri tek cevher şiirdir.
Erkenci şairlere kardeşleri de bu armağan kitabı vermiş. Onlara şiirlerini anımsatmış ve şiirleri için düşünüp yazarak onları yeniden şiire çağırmış.
Az şey mi bu?
- Ya benimsin ya kara toprağın! 17 Nisan 2019 19:15
- İmamın cennet sepeti 03 Nisan 2019 19:19
- Abdest de bozuldu namaz da 20 Mart 2019 20:39
- Bir aşk filmi ve Fikret’in “Sis”i 06 Mart 2019 20:25
- Şüpheli turşu paketi 20 Şubat 2019 23:40
- Politika üzerine 07 Şubat 2019 00:41
- Beethoven’ın kulakları çınlasın! 24 Ocak 2019 00:10
- Mitomani ve kurt kafası 10 Ocak 2019 00:15
- Tilkinin hüneri 27 Aralık 2018 00:00
- Haiku ve evrensel yörünge 12 Aralık 2018 23:10
- Dalkavuklar ve patlıcan oturtma 28 Kasım 2018 23:26
- Baba beni bırakma! 15 Kasım 2018 00:10