9 Mayıs 2018

Everybody knows: Onur Hoca suçsuz

Ülkenin herhangi bir yerinde, misal Kocaeli Dilovası’da akciğer kanserine yakalanmış bir hasta, ola ki tanı konmadığı için ihmalden ölürse, devletin savcısı ‘Kkasıt veya ihmal sonucu ölüme sebebiyetten’ dava açar. Aynen diğer kentlerde olduğu gibi. Dava sürecinde ‘Somut muayene ve röntgen bulguları varken’ tanıyı koyamayan hekim ise TCK gereği ciddi bir ceza alır.

Ya akciğer kanserine bizzat yol açanlar? Özellikle de Dilovası’da? Böyle bir davaya bugüne kadar hiç rastlanmamıştır. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun “Kocaeli hava kirliliği 2016” adlı raporundan bir kez daha öğreniyoruz ki “Kocaeli’de akciğer kanserine yakalanma riski son sekiz yılda dört buçuk kat artmış.” Lafı uzatmadan bu bir cinayet ve failleri “seri katil” desek?

“Tesadüfler insanı her zaman çifte kerpetenle yakalar” demekte Stefan Zweig. Aynen Dilovası sürecinde olduğu üzere. İlgili raporunda Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu 2017’de Gazete Duvar’da yer alan bir söyleşisinde bu bağlamda bir çağrıda bulunmuştu: “Hava kirliliğine bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunları ve ölümlerin hukuksal olarak, adam yaralama ve öldürme suçlarını oluşturacağı da açık ve nettir. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, hava kirliliğine neden olanlarla bunları denetlemek yoluyla engel olmakla görevli bakanlık ve il yöneticileri hakkında soruşturma başlatmalıdır. Dilovası ve İzmit’te yaşayan akciğer kanserli hastalar ile akciğer kanseri nedeniyle ölmüş olan hemşehrilerimizin yakınları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve il yönetimine tazminat davası açmalıdır.”

Peki ne oldu sonrasında? Nazi Almanyası mağdurlarından  S. Zweig’dan uyarlarsak ‘tesadüfler’ Onur Hocayı özgürlüğünden çifte kerpetenle yakaladı. O şimdi tutuklu. Ne tesadüf ama? Havayı, suyu bizi kanser yapıp öldürecek kadar taammüden kirletenler ve denetlemeyerek açık/örtülü iş birliği yapanlar hasılı “Cinayetten yargılanması gerekenler” ise evlerinde mışıl mışıl uyuyorlar. Oysa Onur Hoca bu ülkenin yüz akı bilim insanlarından. Onu özgürlüğünden mahrum bırakarak özünde koca bir ülkeyi cezalandırıyor şimdiki zamanın ‘muktedirleri’.

Hafta sonu Onur Hocamızın annesi vefat etti. Cenazesi İzmir Zeytinalanı’da toprağa verildi. Kabristan duvarında bir cadde adı: Prof. Dr. Muammer Aksoy. 10 jandarma arasında başsağlığı dilerken Onur Hoca usulca kulağıma fısıldadı “Yazılarını cezaevinde okuyorum”. Yoksa Hoca da fark etmiş miydi cadde adını? Hani, “Tesadüfler biz ne anlama gelmelerini istersek o anlama gelirler” diyor ya Andrew Crumey; işte öyle bir şey...

İki ay önce “İki Kardeş” başlıklı yazımda faili meçhul politik cinayete kurban edilen Tıp Bilim İnsanı Prof. Dr. Muammer Aksoy ile kardeşi Prof. Dr.  Muzaffer Aksoy hocalar ve Onur Hoca’yı birlikte anmış ve şöyle demiştim: Politik faili meçhuller süreci bir yönü ile iş cinayetlerine de benzer. Ülkede yakın yıllara kadar “iş cinayetleri” tanımı hiç kullanılmadı. “İş kazası/meslek hastalığı” tanımları ile süreç tıbbileştirilerek fail ‘Cinayet mahallinden adeta kaçırıldı’, aynen birçok politik faili meçhul cinayette olduğu gibi.   

Bilindiği üzere yakın yıllara kadar lösemi ölümcül bir hastalıktı. Lösemi / benzen ilişkisi Prof. Dr. Muzaffer Aksoy tarafından kanıtlanmasaydı kim bilir dünyada nice iş cinayeti “lösemi” tanısı ile maskelenecek, tıbbileştirilecekti. İnsanlık Muzaffer Aksoy Hoca’ya müteşekkir aynen Onur Hoca gibi.

Ama hiç de kolay değil halk için bilim üretmek. Misal Onur Hoca, 2011 yılında yürütmekte olduğu “Kocaeli’nin Dilovası ve Kandıra İlçelerinde Yaşayan Gebelerden Doğan Bebeklerde Ağır Metal Maruziyeti İle Büyüme ve Gelişme Durumu” isimli projesinde elde ettiği verileri basın yoluyla kamuoyuna açıkladığında adeta saldırıya uğramış ve yargılanmıştı.

Muzaffer Aksoy ve Onur Hamzaoğlu: İkisi de tıp alanında yaşamını bilime ve insanlığa  adamış halkın yiğit evlatları. İkisi de çok sayıda ödül aldı yaşamları boyunca. Ama çakışan ödülleri çok anlamlı. Türkiye’de halk sağlığı disiplininin gelişmesinde büyük katkısı bulunan Prof. Dr. Nusret Fişek anısına 1991 yılından bu yana TTB ( Türk Tabipleri Birliği) tarafından verilen Halk Sağlığı Hizmet Ödülü her ikisine de layık görüldü geçmişte.

Ve ölümü faili meçhul bırakılan Prof. Dr Muammer Aksoy Caddesi üzerindeki kabristanda, Onur Hoca’nın yanı başında TTB Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel ve diğer TTB M. Konsey üyeleri. Hani yakın zamanda “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorundur” dendiği için günlerce gözaltında tutulan yöneticiler...

Ve Onur Hoca şimdi tutuklu.

Yakın zamanda birçok tıp bilim insanı “Bu Ülkenin Değerlerini Tüketmeyin” başlığı ile bir bildiri yayınladılar ve dediler ki: “Onur Hamzaoğlu TTB “Nusret Fişek Halk Sağlığı Hizmet Ödülü” (2011), Türkiye Biyoetik Derneği “Araştırma Etiği Ödülü” (2012), EGEÇEP “Yaşam Savunusu Bilim Ödülü” (2011) ve Türkiye Halk Sağlığı Derneği/Okan Üniversitesi “Halk Sağlığı Bilim Ödülü” (2015) gibi çok sayıda ödül almış saygın bir bilim insanı. Ülkemizin Onur Hamzaoğlu gibi toplumun yararını gözeten, araştırma sorusunu bu doğrultuda belirleyen, elde ettiği verileri gizlemeden, paylaşan ve gereken yerde tutum alarak yaşayan akademisyenlere gereksinimi var. Yetkililer başta olmak üzere herkese sesleniyoruz: Onur Hamzaoğlu’ya özgürlük”

Onur Hoca hâlâ tutuklu. Oysa;

• Herkes biliyor: “Onur Hoca suçsuz”

• Herkes biliyor, herkesin bildiğini: “Onur Hoca suçsuz”

• Herkes biliyor Dilovası’da akciğer kanserinden ölmenin tesadüf olmadığını. Herkes biliyor bunu bize Onur Hoca’nın öğrettiğini.

• Ve herkes bilmese de Leonard Cohen’in “Herkes Biliyor/Everybody Knows” şarkısını ve sözlerini şimdi “Şarkı dinleme değil şarkı söyleme” zamanı...

Ve, Leonard Cohen şarkısında diyor ki:

“Herkes biliyor, zarların hileli oldugunu
herkes parmaklarını çapraz yapar yuvarlarken
herkes biliyor, savaşın bittiğini
herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini
herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu
fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir
hep böyle gider
herkes biliyor

herkes biliyor, geminin su aldığını
herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini
herkeste bu buruk duygular
sanki babaları ya da köpekleri ölmüş gibi...”
 
Sağlıcakla kalın.
 
Not: Şarkıya eşlik etmek isteyenler için :

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et