12 Mayıs 2018 00:59

Soma Katliamı ve işçilerin 'can güvenliği' sorunu

Soma Katliamı ve işçilerin 'can güvenliği' sorunu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Pazar günü, 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma Katliamı’nın 4. yıl dönümü.

Katliamın davası hâlâ sürüyor. Ve davanın neden uzatıldığı konusunda hukukçular, hukuki ve maddi hiçbir nedenin olmadığını söylüyor. Dahası, katliamın devlet içindeki denetçi, müfettiş, bakan, siyasi... sorumluları, aradan geçen dört yıl içinde mağdur aileler ve avukatların bütün girişimlerine karşın mahkemeye bile çıkarılabilmiş değil.

Elbette Soma madenlerindeki çalışma ve yaşama koşulları ile işçi hakları, düne göre daha da iyi değil.

Büyük facianın arkasından işçilerin gazabından korkarak Soma’yı terk eden Maden-İş Sendikasının patron uşağı yöneticileri, faciadan birkaç hafta sonra yeniden Soma’ya dönmelerinden beri de hiçbir şey olmamış gibi, patronla açıkça iş birliği dahil, işçiye ihanetlerini sürdürüyorlar.
 

Yani, Soma’daki tabloya bakınca, 301 madenci, “Öldükleriyle kaldılar” dense yeridir. Katiller, teşvikçileri, koruyup kollayıcıları, katliamın siyasi sorumluları, birkaç tutuklu dışında ellerini kollarını sallayarak geziyor, kârlarına kâr, servetlerine servet katmaya devam ediyorlar.

İşte bu tablo karşısında, İzmir Emek ve Demokrasi Platformu, Soma Katliamı’nın 4. yıl dönümünde Soma’da bir miting gerçekleştirecek.

DİSK Ege Bölge Temsilciliğinde gerçekleştirilen basın toplantısında miting için tüm emekçilere Emek ve Demokrasi Güçleri adına çağrıda bulunan DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, “Soma’da gerçekleşen işçi katliamının sebebi, uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaştırma, rödovans, örgütsüzleştirme, sendikasızlaştırma, köleci çalışma sistemi; kamu madenciliğinin yok edilmesi, madencilik bilgi ve deneyim birikiminin dağıtılması gibi neoliberal politikalardır” diyerek, sorunun önemli bir yanına dikkat çekti.

Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı olan Soma Katliamı, ülke sathında işçiler ve emekçiler tarafından infialle karşılanmıştı. Tepkiler genişleyince Hükümet, İşçi Sağlığı İş Güvenliği Yasası’nı yeniden düzenleyerek, iş güvenliği önlemlerini nispeten de olsa güçlendirdi. Ancak bu yasanın getirdiği düzenlemelere patronlar tepki gösterince, Hükümet, yasanın “yürürlüğü”nü, 2016 yılında, önce bir yıl, arkasından da üç yıl daha (2020 yılı temmuzuna kadar) erteledi.

“Peki, 2020’de bu yasa yürürlüğe girer mi?​” denirse, eğer işçi cephesinden bir baskı gelmezse, buna evet demek olanaklı değil.

Çünkü patronlar gibi AKP Hükümeti de iş kazaları” dedikleri “iş cinayetleri”nin, esas sorumlusu olarak patronları ya da işçiyi korumayan düzenlemeleri değil, işçileri suçluyorlar.

Nitekim geçtiğimiz hafta sonunda İstanbul’da düzenlenen 9. Uluslararası İş Sağlığı Güvenliği Kongresinde Başbakan Binali Yıldırım, “Eldiven takmaz, baret giymez, güvertede çalışır kemer takmaz. Sürekli peşlerinden koşacaksın. Her an başında duracaksın” diyerek “iş güvenliği” kongresinde işçileri suçladı.

Soma Katliamı’nın yaşandığı yıllarda günde ortalama üç işçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybederken bu sayı bugün, “günde ortalama 5 işçi”yi geçmiştir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin, nisan ayı iş cinayetleri raporuna göre, nisan ayında en az 177 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Bu yılın ilk dört ayında ise, en az 575 işçi iş cinayetlerine kurban gitmiştir.

Kuşkusuz ki, patronlar ve hükümetleri, işçileri değil kendilerini savunacaktır. Bunda şaşılacak bir şey yok. İşçilerin eğitimsizlik, örgütsüzlük, gibi nedenlerle işçi güvenliği önlemlerini önemsemedikleri de bilinen bir gerçektir.

Ama burada iş cinayetlerinin en dolaysız sorumlularından birisi, işçiler açısından sendikaların tutumudur. Çünkü sendikalar işyerinde iş güvenliği uygulamalarına yeterince müdahale etmedikleri gibi işçilerin aleyhine, patronlarla uzlaşmaktadırlar.

Nitekim İş (Eski yasadaki “işçi sağlığı” yeni yasada “iş sağlığı” yapıldı) Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nın yürürlüğe girmesinin ertelenmesi karşısında sendikalardan hiçbir tepki gelmemiş olması bile kendi başına, bugün her iş cinayetinde sendika bürokrasisinin ciddi sorumluluğunun olduğunun en açık göstergesidir.

Soma davasında da en “etkisiz taraf”ın sendikalar olması da göstermektedir ki, sendikaları, sendika bürokrasisini uyarmak için 301 işçinin bir maden ocağında katledilmesi bile uyarıcı olmamıştır.

İşçilerin sermaye tarafından insan yerine konulup konulmamasının ifadesi olan işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin talepler, TİS’lerin ve sendikalarının, işçilerin daha iyi çalışma koşulları taleplerinin başına konmadıkça, iş cinayetlerinin önlenemeyeceği bir tarafa giderek artmasının önüne geçilmez. Olup biteler bunu açıkça gösteriyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa