Katliamın 4. yılı
Soma Katliamı’nın 4. yılındayız. Ve iş cinayetleri artarak devam ediyor.
Katliamın yaşandığı 2014 yılında en az 1886 işçi çalışırken can vermişti. Ardından 2016 yılında 1970, 2017’de ise 2006 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. 2018’in ilk dört ayı itibarıyla iş cinayetlerinde kaybettiğimiz işçilerin sayısı en az 575.
Bu tablo, iş güvenliği politikalarının niteliğinde Soma Katliamı sonrasında bile herhangi bir değişiklik olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Buna karşılık uygulamada ise birçok tehlikeli sektörde ciddi gerilemeler var.
Örneğin Pilotlar Derneği insan kaynaklı ölümlü kazaların yüzde 5.5 oranında arttığını söyleyedursun, Soma Katliamı sonrasında deniz ve hava ulaşımı iş güvenliği kapsamından çıkartıldı.
Yönetmelikte 2006 yılından beri yer alan ‘madenlerde sertifikalandırılmış techizat kullanma zorunluluğu’ Soma sonrasında 2020 yılına ertelendi.
Madenlerde yaşam odası kurulması katliamdan yıllar sonra zorunlu hale geldi. Geçen zaman içinde, muhalefetin bu konuda verdiği önergeler iktidar vekillerinin oylarıyla reddedilirken, dönemin Çalışma Bakanı da kömür madenlerinde yaşam odası bulunmasının aslında “yanlış” olduğunu söylüyordu.
Güvensiz madenlerin araya giren “hatırlı kişiler” dolayısıyla kapatılamadığı anlatılıyor, önlenebilir nitelikteki işçi ölümlerini engellemek için etkin tedbirler almak yerine etkin tedbirlerin “Allah’a güvensizlik” anlamına geleceğini söyleyen hutbeler veriliyordu.
Sürdürülen bu politikalara denetimsizlik ve cezasızlık uygulamaları eşlik etti.
İşçilerin can kaybına karşı verilen hükümlerin hukuken alt sınırdan kurulup, taksitlendirilebilir para cezasına çevrilmesi Soma Katliamı’ndan sonra da devam etti.
Bu somut uygulamalar, iş cinayetlerinin neden hız kesmediğini ortaya koymak bakımından oldukça önemli. Ancak meseleyi yapılmayan denetimler ve uygulanmayan yasal düzenlemeler çerçevesine de sıkıştırmamak lazım. Çünkü çalışma koşullarıyla işçi ölümleri arasındaki ilişkinin yadsınamaz bir sınıfsal niteliği var. Ayrıca sürdürülen ya da uygulanmayan politikalar da bu sınıfsallıktan azade değil.
Kaldı ki; iş güvenliği alanını daraltan birçok uygulamanın, sermayenin rekabet gücünü korumak gerekçesiyle yapıldığı siyasiler tarafından da defalarca dile getirildi.
Yani kapitalizmin bir insani bedeli var. Ve bu bedel “geçici” ya da “istisnai” bir nitelik taşımıyor. Sınıfsal çelişki çerçevesinde piyasa düzeninin işleyiş kuralını oluşturuyor.
Dolayısıyla iş cinayetlerinin nedenini, patronun vicdanında değil kârında ve bu kârın birikimini koşulsuzca güvence altına alan politikalarda aramak gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et