23 Mayıs 2018

‘İslamın Kızı'na sosyal medya ayarı

Hani, “Kızın şu sokaktan geçip de okula pantolonla giderken yüreğin parçalanıyor mu senin? 18 yaşında kaşını aldıran kızın üniversiteye giderken o halde, yüreğin parçalanmıyorsa vallahi kıyamet günü cehennem seni parçalayacak” diyen İhsan Şenocak var ya, o yine boş durmamış kadınlara bir ayar daha vermiş. Sosyal medyadan diyor ki: “İslamın Kızı! Umudumuz sensin, cafelerde gece yarılarına kadar erkeklerle senli-benli konuşan, felsefenin derin bahislerine dalan, para, pul kazanan lakin ailesini dağıtan kadınların değil, Fatih’e, Baki’ye, Sinan’a ninni söyleyen, evinde Yavuz yetiştiren anaların izinde yürü!”

İhsan Şenocak, akla ziyan açıklamaları çok tepki çekince Diyanetten “kovulmuştu.” Lakin fetvalamaya devam ediyor.

Şenocak’ın son sözleri yine yoğun bir tepki çekti. Ama asıl dikkat çekici olan, hazretin seslendiği “İslamın Kızları”nın bu ayara o kadar kolay gelmemesiydi. Kadının eve kapatılamayacağını söyleyerek öğrenme/eğitim hakkını savunanlar, ortalığın İslamın analarının doğurduğu Fatih ve Yavuzlardan yıkıldığını söyleyerek bu sözleri ti’ye alanlar, ‘Sen asıl erkeklere adam nasıl olunur hele bir söyle’ diyenler asıl ayar verenlerdi aslında. Biri ‘Yazıklar olsun kendi ülkemizde insanların bizden nefret etmesine sebep olanlara!’ diye de yazdı.

Bu tartışmalar insana Osmanlı dönemindeki ilerici kadınların bir toplantısındaymış gibi hissettirebilir. Ya da kadınların çalışma ve eğitim hakkı için mücadele eden Emine Semiyyelerin, Fatma Aliyelerin dönemini konu alan bir belgeseli izliyormuşsunuz gibi gelebilir. Çünkü tarihsel olarak çoktan halledilmiş bir konu bu son tahlilde.   

Bu tartışmaya ‘öteki mahalle’den dahil olanlar da oldu. Biri (erkek) Şenocak’a “yobazlık, bağnazlık, gericilik” diye yürümeye kalktı. Bir diğeri (yine erkek) “Sana ne oluyor açıyorsun ağzını, adamlar kendi aralarında tartışıyor” diye ona çemkirdi. Böylece bu ‘kendi aralarındaki’ tartışmaya izleme mesafesinde kalanlar da oldu.

Toplumun muhafazakarlaştırılması sürecinde kadınlara davranış modeli empoze etmeye çalışan bir takım ‘konuşan kafalar’ bir yandan aileyi ve analığı yüceltir görünürken öte yandan kadınların sahip olduğu hakları günah ve mekruh parantezine aldılar. İktidarın kürsülerinden, çok çocuk yetiştiren, azla yetinen, itaatkar kadınların en hayırlı yurttaşlar olduğu o kadar çok söylendi ki, Şenocak gibileri, cüretkarlığa izin veren zemini her zaman ayaklarının altında buldular.

Ne var ki siyaseten Osmanlı döneminde yaşadıklarını düşünen ve çok tekrarlayınca herkesin buna inanacağını sananların, kadınları, doğurduklarının birer müstakbel Fatih, Kanuni filan olduğuna inandırmaya ikna edemediği de ortada. Babalarının kopyası bebelerin, anaları Hürrem Sultan yapmaya yetmemesinden değil bu. Birincisi hiçbir hamaset, geçinmek için kadının çalışmak zorunda kaldığı bir dünyada afyon etkisini sürdüremiyor. İkincisi eğitim ve yurttaşlık hakları için mücadelenin kazanımlarının sağladığı konfor sadece diğer kadınların değil, az çok eğitimli, kentli, dünyadan haberdar ’İslamın Kızı’nın da vazgeçebileceği bir şey değil. Üçüncüsü; kapitalizm denen tecrübenin dinselleştirilemeyen alanları, teknolojik iletişimin haberdar olmamayı mümkün kılmaması vaaz edilen biçimde bir kadın tipi yaratmayı imkansızlaştırıyor. Bu kadınlar felsefe, bilim, kültür ile dini inanışları arasında bir tezat görmüyor.

“Kendi aralarındaki tartışma” sadece erkekler karşısında değil muhafazakar olmayan hemcinsleri karşısında da eşit olanaklara sahip olmadıklarını düşünen kadınların tepkilerinin açığa çıktığı bir alan. Ensar Vakfındaki istismarla, kadınlara yönelik taciz ve kıyımın artışıyla dinsel inançları arasında bağ kurulduğunda, bu eşitsizliğin gerçek müsebbibi siyasi iktidarla kolaylıkla duygudaşlık kuran “İslamın Kızı” kategorisindeki kadınlar kendilerine biçilen rol söz konusu olduğunda bu duygudaşlığı o kadar kolay kuramıyor. Referandumda ortaya çıkan tablo da bunun göstergesi.

Bu kadınlar herhalde Emine Semiyye’nin döneminde kentli ninelerinin yaptığı tartışmaları yüzyıl sonra tekrar etmek zorunda kalmalarının nedenini de anlayacaklardır. Kadının statüsünün neden bu kadar geriye çekildiğini, neden felsefeyi savunmak zorunda kaldıklarını, aileyi dağıtanın para kazanmaları değil de bütün bakım emeğini ailenin üzerine, dolayısıyla kadının üzerine yıkanlar olduğunu, kimsenin tarlası olmak zorunda olmadıklarını fark edeceklerdir.

Ensar’ın hesabını siyasi iktidara sormayıp bu kadınlara soranların hoyratlığı süreci uzatıyor sadece. Bırakın da kendi aralarında tartışsınlar sadece! Asıl düşmanlarını fetvalarından tanısınlar.

Evrensel'i Takip Et