30 Mayıs 2018 01:00

Londra, IMF’den önceki ‘son kapı’dır!

Londra, IMF’den önceki ‘son kapı’dır!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya önceki gün Londra’ya gitti.

Söylenen, iki önemli yetkili şahsiyetin Londra’ya “Finans çevreleriyle görüşmek”, onlara “Yatırım güvencesinde bulunmak”, “Türkiye’nin güvenli bir yatırım ülkesi olmaya devam edeceği”,... mesajlarını vermek için gittiği şeklindedir.

Şimşek ve Çetinkaya’nın Londra’ya gitme nedeni, Erdoğan’ın Londra ziyareti sırasında “Seçimi kazanırsa Merkez Bankasını kendisine bağlayacağı” anlamına gelen açıklamalarının dünya finans piyasalarında yol açtığı “imaj yıkımını” tamir etmektir!

Yani Şimşek ve Çetinkaya Londra’ya “Cumhurbaşkanı öyle demek istemedi. MB faizleri 300 baz puan artırdık. Eğer gerek görürsek, 150 baz puan daha artıracağını peşinen açıkladık Cumhurbaşkanı da bunların arkasında olduğunu söyledi. Dikkat ederseniz Cumhurbaşkanımız da son günlerde ‘Faiz bütün kötülüklerin anasıdır’ filan gibi laflar etmiyor” demek için gitti!

Peki, Türkiye’nin ekonomiden sorumlu en yüksek koltuklarında oturan bu şahısların Londra’da görüşmeye gittiği, “finans çevreleri”, “yatırımcılar” denilen kişi ve kurumlar kimlerdir?

Bunlar, “uluslararası tefeciliğin” kuruluşları ve temsilcileridir. Bu çevre, faizi nerede yüksek bulursa oraya gider, risk ne kadar yüksekse o kadar yüksek faiz ister!

Bu açıdan bakıldığında çeşitli riskleriyle ve sıcak paraya aşırı ihtiyacıyla Türkiye bu uluslararası finans çevreleri için bulunmaz bir “müşteri” durumundadır. Alabilecekleri en yüksek faizi alana kadar pazarlığa, döviz fiyatlarıyla oynamaya devam edeceklerdir. Bu da “komplo”, “kumpas”, “saldırı”...değil, bu kuruluşların “oyun tarzı”dır!

Bu alanda, uluslararası tefecilerin elini güçlendiren şöyle bir gelenek de var:

Geri kalmış ülkeler döviz ihtiyacını karşılamak için hemen IMF’ye gitmiyor. Çünkü IMF, “stand by” anlaşmasıyla ülke ekonomisini denetime alıyor ve belirli sürelerle denetimler yaparak “stand by”ın devamını bu denetim raporlarına göre yeniliyor. Bu yüzden de bu ülkelerin yöneticileri IMF’yle anlaşma yerine yüksek faizle “serbest tefeci piyasası”ndan borçlanmayı tercih ediyor. Ta ki artık bu çevrelerin borçların geri alınamayacağı endişesini, yüksek faiz iştahını bastırıncaya kadar!

Bugüne kadar yaşananlar göstermektedir ki, ekonomik dengeleri bozulan hükümetlerin Londra’da kapısının çalındığı “tefeci kurumlardan” yüksek faizle borçlanması, IMF’nin kapısına gitmeden önceki son kapıdır!

Erdoğan-Bahçeli ittifakının bütün gayreti, 24 Haziran’a kapağı kazasız belasız atmak içindir. Ancak bunun kolay olmayacağı da anlaşılıyor. Özellikle ekonomik sorunların vatandaşın birinci sorunu haline geldiği, gerek anketler gerekse emekçiler cephesinden gelen tepkilerde kendisini gösteriyor. Bu da döviz-faiz etrafındaki aşırı dalgalanma nispeten kontrol altına alınsa bile Erdoğan-AKP iktidarının ekonomi politikasının halkın gözünde büyük bir itibar kaybı yaşadığını gösteriyor.

İşaretler, AKP-MHP ittifakının hamaset, milliyetçi-dinci sloganlar, ekonomik yağma ve rüşvet dağıtımı etrafında sürdürdüğü kampanyanın eskisi kadar etkili olmayacağını gösteriyor. Bunu, sandıkların yerinin değiştirilmesi gibi, devletin imkanlarının en gerici ittifakın çıkarı doğrultusunda kullanılmasının da değiştiremeyeceği görülüyor.

ŞAİBE VE ADALETSİZLİKTE SINIR YOK!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bölgeye huzur ve güven getirdiklerini iddia ediyor ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını isteyenlere, “Bölgedeki huzur size battı mı ki Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istiyorsunuz” diye höykürüyor! Ama YSK, “Bölgede oy kullanmak için güvenliğin yeterli olmadığı” gerekçesiyle yani bölgede huzur ve güven sağlanamadığı için yüzlerce sandığın yerini değiştiriyor.

Taşınan sandıkların özelliği, bunların HDP’nin yüzde 80-90 gibi yüksek oranlarda oy aldığı sandıklar olması.

Sandıkların taşındığı yeni merkezler ise, “korucu köyleri” ve “kalekollar”ın olduğu sandık bölgeleri!

YSK’nin kararıyla 144 bin seçmen mevcut ikametgahında değil, onlarca kilometre ötedeki sandıklarda, birkaç arama bölgesinden geçirilerek oy kullanmak zorunda bırakılıyor.

YSK’nin, “Mühürsüz oyların geçerli olması” kararından sonra şimdi de on binlerce seçmenin oy kullandığı sandıklar başka köylere taşınarak “seçim güvenliği” açısından “yeni şaibeler” gündeme gelmiş bulunuyor.

YSK, sandıkların yerini değiştirerek;

- Seçmenin sandıklara ulaşmasını zorlaştırıyor ve sandıkları HDP’ye oy veren seçmenin gitmekten çekineceği korucu köyleri ve kalekol merkezlerine taşıyor,

- “Güvenlik önlemi” adı altında jandarma-polis varlığıyla seçmeni oy kullanmaktan caydırmayı, en azından iradesini baskı altına alacak bir ortam oluşturmayı hedefliyor. Böylece vatandaşın oyunu HDP’den Erdoğan-Bahçeli ittifakına çevirmeyi amaçlıyor.

Erdoğan-Bahçeli ittifakı sadece YSK’yi kullanarak “seçim güvenliğini” her gün daha şaibeli hale getirmekle de yetinmiyor, seçimde yarışacak parti ve adaylar arasındaki seçim mücadelesini, devletin olanaklarını kullanarak daha da adaletsiz hale getirmede sınır tanımıyor.

Bunun son örneğini Erdoğan’ın Akhisar mitinginde gördük.

Erdoğan, partisinin Akhisar mitingine Cumhurbaşkanlığının “forslu” helikopteriyle gitti.

Erdoğan’ı İstanbul-Kısıklı’daki malikanesinden alan helikopter, onu Akhisar’a, mitingin yapılacağı Akhisarspor Stadına kadar götürdü. Erdoğan’ı İstanbul’dan İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal’ın yolcu ettiği belirtiliyor.

Yani, Anayasa ve yasalardaki açık hükme karşın Cumhurbaşkanı sadece devletin aracını kullanmıyor aynı zamanda İstanbul Valisi ve İBB Başkanı da onu uğurlayarak, yasalara aykırı davranıyor.

“Ön teker nereden gidiyorsa arka teker de oradan gider” derken boşa konuşmamışlar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa