AKP-MHP ittifakı; 'özgüven', 'inandırıcılık' ve 'dip dalga' kıskacında
Fotoğraf: Envato
Muhalefet partileri ve muhalif cumhurbaşkanı adayları, adeta ortak argümanlarla AKP’nin 16 yıllık iktidarında yaptıklarını ve yapmadıklarını eleştiriyorlar. Eleştiriler, AKP’nin ekonomik politikalarının sonuçlarından ekonomik politika haline getirilen yolsuzluk ve rüşvet vakalarına, Erdoğan-Gülen ilişkisinden iç politikadaki tutarsızlıklara, dış politikadaki ayağı yere basamayan iddialara kadar her alanı kapsıyor. Ve muhalefet partileri, bu eleştirilerde çeşitli farklılıklar gösterseler de “tek parti tek adam rejimi”ne “hayır” diyorlar.
MHP-AKP İTTİFAKININ ‘İNANDIRICILIK’ SIKINTISI
AKP ise 16 yıldır, 7 Haziran seçimi dışında “Her seçimi kazanmış” olmanın “zaferi”ni öne çıkararak, bu sefer de kazanacağını iddia ederek, bunu yol, köprü, tünel, kanal...inşaatları ve artık gerçekliği tartışmalı büyüme rakamlarıyla karşılamaya çalışıyorlar. Ama bu seçimde AKP’nin, 16 yıllık iktidarında en önemli dayanağı olan “Yoksulun halinden anlayan, yoksulların içinden çıkmış politikacıların başında olduğu bir parti olma” imajını kaybettiği, “bir zengin partisi” olarak görülmeye başlanmasından dolayı da halkı söylediklerine inandırmada büyük güçlükle karşı karşıya kaldığı anlaşılıyor.
Evet AKP hâlâ meydanları dolduruyor; ama AKP’yi önceki seçimlerde de izleyenlerin görüşü, meydanlardaki kalabalığın eskisi kadar olmadığı, daha da önemlisi “Meydanlarda eski heyecanın olmadığı” biçiminde.
Medyanın yüzde 90’ından fazlası “havuza bağlanmış” olmasına karşın, Erdoğan ve AKP propagandasının “gündemi belirlemede” düştüğü acizlik,”öz güven yitimi”, AKP propagandasının seçim dönemine girildiğinden beri en belirgin özelliği olarak görülüyor.
“Hele bir Reis meydanlara çıksın da siz o zaman görün!” diyenler de artık Reis’in İnce’ye laf yetiştirme de bile başarılı olmadığını görmüş olmalılar.
OHAL’E RAĞMEN 7 HAZİRAN’A BENZEYEN GELİŞMELER
Erdoğan ve AKP-MHP ittifakının gündemi belirleyen değil de kendilerini savunan bir çizgiden çıkamaması, yapılan pek çok ankette, AKP-MHP oylarının önceki seçimlerde AKP’nin tek başına aldığı oylardan daha da aşağılara düşmüş olması, AKP-MHP ittifakının halk indindeki desteğinin yönünün yokuş aşağı döndüğünü göstermektedir.
Bu gelişmeleri yakından değerlendirenler, halk içindeki gelişmeleri, 7 Haziran seçimlerine benzetiyorlar.
Elbette 7 Haziran seçimi uzunca süren “çözüm süreci”nin etrafında oluşan “barışçıl koşullarda” oluşan az çok demokratik hakların az çok kullanılabildiği, barış talebinin yüksek olduğu “siyasi iklim” nedeniyle demokrasi güçlerine desteğin kahveler, dernekler vs. çevrelerinde olduğu gibi medya üstünden de rahatça izlenebiliyordu.
Bugün ise siyasi iklim;
♦ Tüm ülkenin iki yıla yakın bir zamandan beri OHAL’le yönetildiği ve tek adam rejiminin fiiliyatta hayata geçirildiği,
♦ Medyanın yüzde 90’ının “havuza” bağlanmasının yarattığı “tek sesliliğin,
♦ İktidara muhalefet edenlerin sosyal medyada bile takip edilip gözaltına alınıp tutuklandığı,
♦ Cumhurbaşkanına hakaret davalarının arkasının önünün belli olmadığı,
♦ Barış, özgürlük ve demokrasi isteyenlerin insan haklarını savunanların “teröre destek”, “casusluk”, “vatan hainliği” ile suçlandığı,
♦ 150’den fazla gazetecinin tutuklandığı, yüzlercesinin mahkemelere sürüklendiği,
♦ “Beka sorunu var” iddialarıyla sınır ötesi ve sınır içinde askeri operasyonların yapıldığı bir dönemde ağır koşullar tarafından belirlenmektedir.
‘DİP DALGA’ NEREDEN NEREYE DOĞRU?
Ancak bu ağır iklim koşullarına karşın, çeşitli araştırma kuruluşlarının yaptığı kamuoyu yoklamaları, 24 Haziran’da seçimin yapılması kararının alınmasından beri, AKP-MHP ittifakının kronikleşen bir oy kaybına uğradığını gösteriyor. Yapılan pek çok ankette, AKP-MHP ittifakının oy oranının yüzde 53’lerden yüzde 40’a doğru, hayli hızlı ve istikrarlı bir biçimde düştüğünü gösteriyor.
Dahası anketleri yapan kuruluşların değerlendirmelerinde, halkın önemli bir kesiminin görüşlerini açıklamaktan çekindiği, bu yüzden de verilerin “ihtiyatlı karşılanması” gerektiği belirtiliyor. Dahası bu uzmanlar, verilerin toplanmasında karşılaşılan zorlukların bir “dip dalgasına” işaret ettiğini; geniş bir toplumsal kesimin eski partilerinden koparak bir “arayışa” girdiğine dikkat çekerek, sürpriz sonuçların ortaya çıkabileceğine de işaret ediyorlar.
Elbette ki anketlerin yapılmasında karşılaşılan ve “Vatandaşın görüşünü saklama ihtiyacı” iktidarın yarattığı terör ortamıyla ilgili olup, görüşünü açıklamadan çekinenlerin de iktidara muhalif olanların olduğu sonucunu çıkarmak akla uygun olandır.
Bu yüzden de şu anda anketlerin gösterdiği rakamları eğer “düzeltmek” gerekecekse, bunun muhalefetin lehine olacağını söylemek yanlış olmaz. Bu da “dip dalga”nın, “AKP-MHP ittifakından kaçan bir dalga” olduğu anlamına gelmektedir.
DAHA ISRARLI VE AÇIK ÇAĞRILAR YAPAN BİR MÜCADELE
Elbette bu anketlerin ortaya koyduğu verileri, bunlara parti içindeki sorunlar ve seçim meydanlarında gördüklerini de ekleyerek, AKP-MHP ittifakının mimarları ve “Her şeyi bilen liderleri” herkesten daha iyi bilmektedir! Onun için de seçime üç hafta kalmışken, “Öz güven yitimi” ve “Gündemi belirleyememe”nin çaresizliği söylemlerinde ve vücut dillerinde yansımaktadır.
AKP geçmişten beri, milliyetçi ve dinci argümanlarla siyasi tansiyonu yükselterek, asker ve polisiye operasyonları siyasetin unsuru haline getirerek, gündemi belirler hale gelmeyi tercih edegelmiştir. Bugün de aynı yöntemle siyaseti gererek, inisiyatif almaya çalışması beklenmeyen bir şey değildir. Nitekim son günlerde Erdoğan ve ittifakının sözcüleri, siyasi gerilimi artıran bir söyleme geçmiş bulunmaktadırlar.
Ancak,
♦ Ekonomideki gelişmelerin kriz belirtilerinin kontrolden çıkması ve halkın canını acıtacak bir safhaya gelmiş olması,
Milliyetçi ve siyasi İslamcı sloganların eskisi kadar alıcı bulmadığının anlaşılmaya başlaması,
♦ Sınır ötesine asker gönderme operasyonlarına “açık çek” veren muhalefet partilerinin seçime beş kala bunu AKP’nin bir siyasi istismar hamlesi olarak görüp destek vermemesi ihtimalinin güçlü olması,
♦ “Filistin’deki İsrail katliamını” seçime tahvil etme girişiminin halk indinde itibar görmemesinin yanında muhalefet partilerinin de yeni bir “Yenikapı oyunu”na gelmemesi gibi gelişmeler, AKP-MHP ittifakının örneğin gündemi saptırmak üzere “Yeni bir sınır ötesi askeri operasyona başvurması”nı çok zorlaştırmıştır.
Elbette olup bitenler, muhalefete, özellikle de ilerici demokrat güçlere, demokrasi güçlerine; kendi talep ve amaçlarında ısrar etmeyi, inisiyatifi karşı tarafa vermeyen bir ajitasyon çizgisi izlemeyi, provokatif girişimlere prim vermeyen, halk yığınlarına daha sistematik, daha açık ve cesur çağrılar yapan bir mücadele hattında yürüme sorumluluğunu yüklemiştir.
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47