02 Haziran 2018 00:58

İşçiler nasıl bir demokrasi için mücadele etmeli?

İşçiler nasıl bir demokrasi için mücadele etmeli?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz salı günü DİSK’in, 24 Haziran Seçimi ile ilgili “seçim bildirgesi” açıklandı.

DİSK Genel Merkezinde, DİSK’in Yeni Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafından açıklanan bildirgede AKP’nin devri iktidarı boyunca işçi ve emek düşmanı uygulamalarına dikkat çekildi. Bunun üstünden Genel Başkan Çerkezoğlu; “Emeği, barışı, demokrasiyi savunanlara oy verelim” çağrısı yaptı.

Bildirge ile birlikte, bildirgenin bir gerekçesi gibi olan ve AKP’ye işçilerin neden oy vermemesi gerektiğinin dayanağı mahiyetindeki DİSK-AR’ın hazırladığı “AKP Döneminde Emek” raporu da açıklandı.

AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca, sermaye odaklarına hizmet ettiğini açık biçimde ortaya koyan rapor, AKP’nin işçilere ve haklarına saldırısının listesi gibiydi.

DİSK’in 24 Haziran Seçimi ile ilgili, siyasi partilere de gönderilen, işçilerin talepleri olarak hazırladığı bildirgede; işçilerin demokrasi, çalışma ve yaşama koşullarını iyileştirmek için alınmasını istediği önlemler, yerine getirilmesini istediği talepler sırlanmıştı.

Kuşkusuz bir seçim öncesinde, işçilerin taleplerinin siyasi partilere duyurulması elbette önemliydi.

Gerek DİSK-AR’ın raporu gerekse DİSK’in “seçim bildirgesi”, gazetemizin çarşamba günü çıkan sayısında hayli ayrıntılı olarak yer aldı.

Bu yüzden burada; “seçim bildirgesi”nin özellikle demokrasi ve özgürlüklerle ilgili yanı üstünde duracağız.

Çünkü bildirgede demokrasi mücadelesi bağlamında talepler şöyle ifade ediliyor: Demokratik, çoğulcu rejime geçilmeli, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi tesis edilmeli, OHAL uygulaması derhal sonlandırılmalı; ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı; kamu hizmetinde liyakat ve şeffaflık sağlanmalıdır.”

Bildirge herhangi bir düzen partisinin değil işçi sınıfının sendika merkezlerinden birisi olan DİSK’in “işçi sınıfı adına” açıkladığı bir bildirge olunca, “demokrasi” gibi, hem her derde deva gösterilen, hem de üstünde çok tepinildiği için klişeleşmiş özellikleri öne çıkarılan bir alanda, elbette ki beklenen, işçi sınıfının dünya görüşünden esinlenen, yığınların ülkenin yönetimine müdahale etmesini kolaylaştıran bir “halk demokrasi” mücadelesinden söz edilmesidir. Ancak bildirge demokrasi ile ilgili taleplerin “Demokratik, çoğulcu rejime geçilmeli, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi tesis edilmeli gibi klişe bir ifade ile geçiştirilmesi doğru değildir. Çünkü bu tanım belki “demokrasi piyasası”nın kodlarıyla ifade edildiği için “risksiz”, hatta “birleştirici” görünse de en fazla “tek parti tek adam rejimi” savunucularına karşı eski, işçinin, halkın her dört beş yılda bir yapılan seçimde oy vererek iradesini seçilen milletvekillerinin oluşturduğu Meclise devrettiği, “parlamenter sistem”i savunma çizgisini aşmamaktadır. Oysa bütün uygulaması boyunca açıkça görülmüştür ki, egemen sınıf burjuvazi “parlamenter sistem”le, halkın burjuvazinin gösterdiği temsilcileri seçmekle sınırlayan bir sistem olarak, kendi iktidarının zeminini genişletip  sağlamlaştırmayı amaçlar ve seçimlerle de kendi sömürü düzenine meşruiyet sağlar!

Oysa işçi sınıfının savunduğu demokrasi;

♦ Her kademeden seçilenlerin seçenler tarafından görevinden alınabildiği,

♦ Sadece seçimden seçime oy kullanmaktan ve biçimsellikten kurtulmuş, halkların bütün karar alma süreçlerine katılabildiği, halk iradesinin her adımda yeniden oluşup bu iradenin Meclise kesintisiz yansıdığı,

♦ Halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşan tüm yetkileri elinde toplayan, devletin en yüksek egemenlik kurumu olan Halk Meclisi üstünde yükselen, halkın ülkenin yönetimine müdahale etmesini kolaylaştıran, bir “halk demokrasi”dir.

Ancak böyle bir demokrasi amacıyla sürdürülen demokrasi mücadelesi, işçi sınıfı halkın çıkarlarının savunulabildiği, işçi sınıfı ve halkın bilinç ve örgütlenme seviyesinin yükseltilmesini mümkün kılacak bir demokrasi mücadelesine sahip olabilir.

Bu yüzdendir ki; “çoğulculuk”, “hukukun üstünlüğü”, gibi gizemli içeriğe sahipmiş gibi nitelemelerle “sınıflar üstü” bir hava verilen “demokrasicilikle” işçi sınıfının gidebileceği bir yer yoktur. Dahası böyle bir “demokrasi”, olsa olsa “ehvenişer”dir ki, çoğu zaman bu da, “şerlerin en kötüsü” olarak gerçekleşir.

Hele de 24 Haziran sonrasında, seçimin sonucundan da bağımsız olarak, “Nasıl bir demokrasi”, “Nasıl bir anayasa” tartışmasının siyasi gündemin baş sorunu olarak gündeme geleceği de dikkate alındığında, işçi sınıfının, halkın nasıl bir demokrasi istedikleri son derece önemlidir.

DİSK’in bu tartışmanın ana mihraklarından birisi olacağı dikkate alındığında bu tartışmaya hazır olması da önemli olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa