3 Haziran 2018

Medya özgürlüğü de kamu ihale kanunundan geçiyor

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce konuk olduğu televizyon kanallarını ihya etti, etmeye devam edecek gibi de görünüyor. Çarşamba gecesi Habertürk’teki programın reytingleri diğer kanalları epey katlamış. Bunu programda soru soran konumunda bulunan Nagehan Alçı’nın “kişisel notlarında” yazdığı gibi yayın ekibinin uzun süren titiz hazırlığına bağlamak zor. Zira herkes İnce ile Alçı’nın karşı karşıya geldiğinde neler olacağını merak ediyordu. Bunun sebebi yine Alçı’nın ifade ettiği gibi kendisinin liberal demokrat kişiliği değil iktidara yakınlığı. İktidara yakınlık derken ilk akla gelen elbette ki yalı meselesi. Güle güle otursunlar gözümüz yok ancak bırakın yalıyı gazeteciler iki göz oda evlerinin kirasını zar zor öderken gazetecilikten başka işlerini bilmediğimiz bir aile nasıl oluyor da yalı satın alacak zenginliğe ulaşıyor, sormamızın bir sakıncası yoktur herhalde ya da bu girift ilişkileri bildiğimiz halde “ben yalnızca gazeteciyim” savunmasını pek inandırıcı bulmamamızın...

Neyse konumuz Nagehan Hanım’ın malvarlığı ya da iktidara yakın kanallarda Muharrem İnce performansının karşısındaki iç karartan gazetecilik halleri değil. Bunu yeterince konuştuk, güldük, eğlendik çoğunlukla üzüldük. Konumuz bu medya ikliminden nasıl çıkılacağı? Diyelim ki 24 Haziran’daAKP parlamentodaki çoğunluğu kaybetti, muhalefetin en güçlü adayı da cumhurbaşkanı oldu. Umut dolu bir ülkeye uyandık, ne yapacağız bu medyayı? Kimileri, haklılık payı yok değil, medya patronlarının ve iktidar yanlısı gazetecilerin hemen çark edeceğini düşünüyor. Belki Nasuhi Güngör gibi korkuyla geçmişte yaptıklarını yalanlayan, kendisini esefle kınayan nice örnek göreceğiz ancak bunlar sorunu çözmüyor.

Muharrem İnce de Meral Akşener de medya patronlarını güvenmediklerini açıkladılar. Muharrem İnce manifestosunda “medya siyasetin ve sermayenin güç devşirme aracı olmaktan çıkarılacak” dedi lakin nasıl olacağını söylemedi. Kılıçdaroğlu seçim bildirgesinde “Medya sahipleri medya dışında başka bir alanla uğraşmayacak. Medya sahibi sadece gazetecilik yapacak. Bu ayıbı tarihe gömeceğiz. Gazeteciler zorunlu olarak sendikalı olacak” dedi. Kimsenin başaramadığı bir konu, işleri pek kolay değil. Üstelik en çok eleştirdiğimiz Anadolu Ajansı ‘zorunlu’ sendikalı.

Bu arada taraflı yayıncılığına sinirlenen Merak Akşener “TRT’yi satacağım” dedi. Çok para edeceğini sanmıyorum ama asıl soruşu anki haline kızıp kamu yayıncılığı feda edilir mi?

Medya sahipleri kamu ihalelerinden dışlanabilir mi?

Yunanistan’da da tıpkı bizde olduğu gibi 1980’lerde sahiplik yapısı değişmiş, 1989’da kamu yayıncılığı tekeli kaldırılmıştı. Kısa süre içinde birkaç büyük şirket medya alanının tamamına sahip oldu. Görünürde çok sayıda gazete, radyo ve televizyon vardı ancak okuyucunun / izleyicinin ve gelirlerin büyük çoğunluğu beş büyük şirkete gidiyordu. Tekelleşmeyi önleyici yasalar işlevsizdi, dahası medya patronlarının siyaset üzerinde ciddi bir etkisi vardı. Başka alanlardaki yatırımları için medyayı kullanıyor, hükümet üzerinde baskı kuruyorlardı. 2001 yılında şeffaflığı sağlamak ve medya sektöründe yoğunlaşmayı önlemek için yeni bir yasa tasarısı gündeme geldi. Yasa medya sahiplerinin ve yakınlarının kamu ihalelerine girmesini yasaklıyordu. 2004’te düzenleyici kurum Ethnos’un yayıncısı ve Mega TV hissedarı Georgios Bobolas’ın oğlu Leonidas Bobolas’ın inşaat şirketinin ihale için sertifika almasına izin vermedi. 2004 yılında Yeni Demokrasi Partisi’nin seçim zaferinin sebeplerinden biri yolsuzluğun önüne geçileceği vaadiydi. Medya sahiplerini üçüncü derece akrabalarına dek kamu ihalelerinden dışlayan yeni yasa 2005’te yürürlüğe girdi.

Sermayedarlar elbette şiddetle karşı çıktılar ancak asıl müdahale Avrupa Komisyonu’ndan geldi. Komisyon, Yunan Hükümeti’nin medya sahiplerinin kamu ihaleleri için siyasetçiler üzerinde baskı kurmasının önlenmesi gerekçesini reddetti. Rekabetin, eşitliğin engellendiğini, bunun da topluluk yasalarına aykırı olduğunu söyledi (AB neticede bir insan hakları örgütü değil, ticari amaçla kurulmuş bir birlik). Kasım 2005’te Yunanistan yasada değişiklik yapıp kamu ihalesine katılmanın doğrudan bir çıkar çatışmasına yol açmayacağını, hakkında yolsuzluk yaptığına dair mahkeme kararının gerekliliğine vurgu yaptı. Başvuranlardan yolsuzluğa bulaşmadığına dair “temiz kağıdı ve başka pek çok belge istenmesi kararı alındı. Komisyon Yunan Hükümeti’nin gerekçelerinden bir türlü tatmin olmadı. Süreç, Yunanistan’ın RTÜK’ü olan ESR’nin (Yunan Ulusal Radyo ve Televizyon Konseyi) izin yetkilerinin kısıtlanması ve Avrupa Komisyonu’nun gözlemcilerini kabul etmesiyle sonuçlandı.

Kısaca ifade etmek gerekirse Avrupa Komisyonu “sermayenin rekabet özgürlüğünü kısıtlayamazsın, eşitliğe aykırı davranamazsın” demişti, çözüm olarak da ihale kanununu, şeffaflığı ve kamu ihalelerinde yolsuzluğun önlenmesini işaret etmişti.

Bu örnekten yola çıkarak yönünü AB’ye çeviren bir ülkede medya patronları başka iş yapmasınlar, kamu ihalelerine girmesinler demenin bir karşılığı yok. Daha önce burada da denendi zaten ama uygulanamadı. Ethem Sancak’ın medyaya son girişinde görünürde hiçbir şirkette ortaklığı bulunmuyordu mesela, BMC ihalesine kendi adıyla giremeseydi çok sorun etmezdi bence. İhale engelinin akrabalar, güvenilir dostlar aracılığıyla kolayca aşılabildiğini hepimiz biliyoruz. Buna ek olarak yeni teknolojilerle her alanın birbirine yakınsadığı bir dönemde medya dışı işleri nasıl belirleyeceğiz sorusu da cevaplanmaya muhtaç. Oyun sektörü mesela medya dışı bir alan mıdır?

Çözüm medya patronları ile uğraşmaktan değil gazetecileri korumaktan geçiyor. Cumhuriyet gazetesi yazarı, gazeteci Çiğdem Toker’e içinde hiçbir hakaret barındırmayan, yalnızca soru sorduğu iki haberi nedeniyle aynı grubun iki şirketi tarafından toplam 3 milyon TL’lik tazminat talebiyle dava açıldı. Ne mutlu ki Toker’in yazdıklarını sansürleyen, iktidara boyun eğen bir patronu yok, buna rağmen sistem gazeteciyi korumuyor. Toker, hemen her yazısında Kamu İhale Kanununda yapılan usulsüzlüklere dikkat çekiyor. O usulsüzlükler ortadan kalksa, Toker gibi daha çok gazeteci soru sorsa, yolsuzlukların üzerine gidilse emin olun medya çok daha özgür bir yere dönüşecek. Havalimanı, liman, metro, altyapı ihalelerinin kendilerine verileceği garantisi olmasa hangi yandaş sermayedar gazete ya da televizyon satın alır ki? Başka ülkelerde kamu ihalelerine girebildikleri halde medya sahipleri aldıkları gazeteleri / televizyonları neden iktidara yaranmak için kullanamıyor? Rupert Murdoch, Erdoğan Demirören’den daha ilkeli bir medya patronu mu? Ya da tek akıllı bizdeki medya patronları mı?

Siz gazetecileri, basın özgürlüğünü, örgütlenme hakkını, editöryel bağımsızlığı koruyucu önlemler alın, gerisi kendiliğinden yoluna girecektir.

Bu hafta yerimiz kalmadı, haftaya ‘TRT’yi satıp parasını yiyelim mi?​’yi tartışalım.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et