4 Haziran 2018

Kürt sorununda arabulucular devrede mi?

Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden biri olan 24 Haziran seçimlerinde Kürt oylarının -ve HDP’nin barajı geçmesinin- bu seçimlerin kaderinde önemli bir rol oynayacağı konusunda birçok çevre birleşiyor. Öte yandan AKP-Erdoğan iktidarı, öncesi bir yana son 3 yılda Kürt hareketine karşı içeride ve dışarıda eşine az rastlanır bir saldırı-ezme politikası yürütüyor. Ancak bu durum bile, Erdoğan iktidarına karşı olduğunu söyleyen milliyetçi-ulusalcı çevrelerin ‘Kürt düşmanlığı’ hastalığının nüksetmesini engelleyemiyor. Yeniçağ gazetesinden Ahmet Takan, “yeni bir çözüm süreci”nin başlatılması için ‘arabulucuların’ devrede olduğunu söylüyor. Bu konuda özellikle farklı ülkelerdeki “çözüm süreçleri”nde arabuluculuk yapan İngiliz Democratic ProgressInstitute (Demokrasi Geliştirme Enstitüsü-DPI) adlı kuruluşu işaret ediyor. Ahmet Takan’ın DPI toplantılarına AKP’li 3 eski bakanın (Efkan Ala, Mehdi Eker ve Taner Yıldız)katılımları üzerine yazdıkları çokça tartışma yaratmıştı. En son Cumhuriyet’ten Işık Kansu da bu kez farklı bir İngiliz kurumunun; Chatham House-İngiliz Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün Erdoğan’dan Kürt sorununu çözmesi konusunda istemde bulunduğunu ve Erdoğan’ın seçimlerin ikinci turunda “Kürt milliyetçilere göz kırpaca”ğını söylüyor, tabi “Kürt milliyetçileri”nin de Erdoğan’a!

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Erdoğan iktidarının MHP ile yaptığı kader birliği ve savaş-şiddet politikalarındaki ısrarı nedeniyle yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında Kürtlerden ciddi bir tepki gördüğü ve Kürt illerinde daha önce olmadığı kadar oylarının düşeceği sonuçları ortaya çıkıyorken Erdoğan iktidarının Kürtlere “göz kırpacağı” iddialarını gündeme getirmenin böylesine sıkışık olduğu bir dönemde en fazla Erdoğan iktidarının işine yaradığı/yarayacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Dolayısıyla hem Erdoğan iktidarına karşı olduğunu söylemek ve hem de her seçim döneminde ve üstelik Erdoğan’ın başkanlığına karşı tutumları nedeniyle Kürtler böylesine bir saldırı altındayken “Kürtlerin Erdoğan’la işbirliği yapacağı” iddiasını ısıtmak ancak ve ancak başta dediğimiz gibi Kürt sorununda hastalıklı bakış açısını aşamayan ırkçı-ulusalcı şoven zihniyetin bir tezahürü olabilir.

Şu arabuluculuk meselesine gelince…

DPI ya da Chatham House, böylesine ‘arabulucu’ kurumların bağlı oldukları emperyalist güçlerin çıkarlarını gözeten bir ajandaları olduğu doğrudur. Mesela İngiltere’ye ‘sıcak para’ (kredi) için giden Erdoğan ve bakanlarına verilecek borç için İngiltere’nin kimi şartlar öne sürmesi değil, sürmemesi şaşırtıcı olurdu. Çünkü emperyalizm, daha fazla sömürü ve yayılmacılığa dayanır. Yani zamanın “güneş batmayan imparatorluğu” size bir şey veriyorsa, karşılığında daha fazla şey istemesi oyunun kuralı gereğidir.

Burada Ahmet Takan’ın İngiltere’nin Kürt sorununun çözümü bağlamında Türkiye’ye eyalet sistemini dayattığı (Ahmet Takan’ın 1 Haziran, 19 ve 13 Mayıs tarihli yazıları) değerlendirmesi için kısa bir not ekleyelim. Avrupalı emperyalistlerin Kürt sorununun ‘Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na göre çözümünü istediği bir sır değil. Ve bu “çözüm”, bu emperyalistlerin Kürt sevdalarından değil; yerelleştirme politikalarının ‘küresel’ emperyalizmin diğer yüzünü oluşturmasından; başka bir deyişle yerelleştirme politikaları üzerinden emperyalist tekellerin önündeki bürokratik engelleri ortadan kaldırmak istemelerinden kaynaklanıyor.

İşte bu yüzden DPI gibi kuruluşlar Türkiye’deki Kürt sorunu gibi sorunları olan birçok ülkenin siyasileri ile ilişki geliştirmeye çalışıyor, bu siyasetçileri davet edip ortak toplantılar düzenliyorlar. İşin ilginci Ahmet Takan’ın DPI toplantısına iktidar temsilcileri katılınca AKP ile Kürt hareketi arasında görüşmeler başlıyor havası yaratmasına rağmen Aralık 2017’de CHP lideri Kılıçdaroğlu’nın aynı kuruluşun toplantısına katılmış olması ve o zaman bu kez iktidara yakın medya organlarının Kılıçdaroğlu’nu hedef yapmasıydı.

Demek ki bu kuruluşların toplantılarına katılmak başlı başına bir anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla bu toplantılardan yeni bir görüşme sürecinin başladığı/başlayacağı sonucunu çıkarmaya çalışmak, bugün ancak bu sonucu çıkarmaya çalışanların savundukları siyasi çizginin ihtiyaçları ile izah edilebilir.

2013-15 arasında Öcalan’la görüşme sürecinin önemli isimlerinden biri olan DTK Eski Eş Başkanı Hatip Dicle, DPI ile ilgili “Kürtlerle Ak Parti siyasetçilerini veyahut da CHP’den, diğer partilerden belli siyasetçileri toplantılara çağırıp, hatta onları oradaki sorunların nasıl çözüldüğünü gösterme adına Güney Afrika’ya, İrlanda’ya kadar götüren bir kurumdur, bu anlamda epey hamleleri olmuştur” değerlendirmesini yapıyor. Ancak ardından bu kurumun son girişimleri konusunda şunları söylüyor: “Açık söyleyeyim, bu süreçte bizim Ak Parti’ye yaklaşımımız bellidir. Ak Parti, Türkiye’de faşist bir diktatörlük örgütlemeye çalışıyor. Faşist diktatörlerle oturup da görüşme filan yapılmaz.” (twitter.com›ahval_tr/status/993750350124539905)

Ancak Işık Kansu’nun yazdıklarına bakılırsa İngilizler Erdoğan’dan Kürt sorununun çözümü konusunda adımlar atmasını (Öcalan’a af, özerklik vd.) “dikte ederken” elindeki “kararname” yetkisini kullanmasını istemişler (2 Haziran tarihli ‘Chatham House Ödevleri’ yazısı). Yani Erdoğan, Türkiye’nin en önemli demokrasi meselelerinden biri olan Kürt sorununu elindeki faşizan yetkileri kullanarak (KHK) “çözdüm” diyecek ve sorun çözülecek! Bunun için de Kürtler bir dikta rejimi kurmak isteyen Erdoğan’ı destekleyecekler! Bugün yüzde on seçim barajı sadece Kürtlerin-ve birlikte hareket ettikleri demokrasi güçlerinin- önüne engel olarak konulmuşken ve Kürtler cezaevinden cumhurbaşkanı adayı gösterip en zor şartlar altında bu baskı rejimine karşı demokrasi mücadelesi verirken bile bu hastalıklı bakış açısı değişmiyor maalesef!

Oysa başta da belirttiğimiz gibi Kürt hareketine karşı gerici-şoven yaklaşımlar sonucu gündeme getirilen kimi iddia ve varsayımlar, bugün bu iddiaları gündeme getirenlerin karşı olduklarını söyledikleri Erdoğan iktidarının değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramıyor. Mesele emperyalizm ise, emperyalistlerin bu sorunları kullanmasını engellemek isteyenlerin yapması gereken ırkçı hezeyanlarla Kürtlere saldırmak değil, ülkenin demokratikleştirmesi ve Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için birlikte mücadele etmektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et