05 Haziran 2018 00:44

Yeni 'kurtarıcı' mı aranıyor demokrasi mi?

Yeni 'kurtarıcı' mı aranıyor demokrasi mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bizim “kurtarıcılarımız” boldur. M. Kemal’den başlayarak hep “kurtarıcılarımız” olagelmiştir. Daha eskileri de vardır. Kendisi “kurtarıcı”ya muhtaç kılınarak kovulsa bile taa “Adem Baba”dan beri, hiç kendi kendimizi kurtarmadık, ama daima kurtarıldık!

Öz babası Teoman’ı öldürerek işe girişen Mete (ya da Oğuz) Han’dan bu yana “kurtarıcı başbuğ”suz edilemedi. Gelenek böyle. Başta han-sultan-padişah hep kurtaracak birisi oldu, onlar da “kurtarıcılık” iş ya da görevlerine, öz oğul ve babalarının kafalarını bedenlerinden kurtarmakla başladı. Abdülhamid’e kadar böyle geldi, sonra Meclisler, yetkilerini paylaşarak sultanlara ortak oldu.

Yalnızca Türklerde değil, örneğin İngilizlerde de böyledir. Onlar da yetki paylaşımı Kralla baronlar arasında 1215 Magna Carta’sıyla başlamış, 1689’da aristokrasiyle burjuvazinin adı “kuvvetler ayrılığı” takılan iktidar ve yetki paylaşımıyla sürmüştür: Kral yürütücü, parlamento kralın kararlarını danıştığı düzenleyip onaylayıcı, mahkemelerse denetleyici rol üstlenmiştir.

Başlangıçta elinde sopa, halkı, sömürülmesine nezaret edip sadece han-başbuğ-kral döver ya da “yönetirken”, sonra aynı işi (emekçi halkın sömürülmesine nezaret ve baskı ve zor altında tutup sesini fazla yükselttiğinde ezme işini), meclisler ve mahkemelerin katılımıyla hep birlikte yapar olmuşlardır. Adına “demokrasi” denmiştir. Köleci Atina, Roma İmparatorluğu türü eskiler bir yana bırakılırsa... “Halkın halk tarafından ve halk adına yönetilmesi” denmiş ve halk kandırılmaya çalışılmıştır... Ancak “demokrasi” feodalizmin baskısı karşısında kendi sömürücü çıkarlarını bütün halkın çıkarları gibi göstermeyi becerebilen burjuvazinin demokrasisi olmuştur. Bizde o bile olamamış ve biçimsellikten ibaret burjuva demokrasisi bile görünüşte kalmış... Seçkinlerin de seçkinlerinin sözleri hep “en üstün” olmuş... Bu üstünlük sıkıntıya girince on senede bir “demokrasimiz” darbelerle takviye edilmiştir... Ama artık gelenekten çok, emperyalist ve işbirlikçi tekeller, adları üstünde tekel oldukları ve demokrasiyle bağdaşmayıp gericilik eğilimi taşıdıkları için daima daha da merkezcisi ve tekçisini istemektedir.

Kişisel hırslar da artısıdır, ama Erdoğan asıl o nedenle tekçilik peşindedir. Gözleri tatlı tekel kârından başkasını görmeyen, devlet ihaleleriyle palazlandırılmış pervasız “yeni yetme” yandaş tekellerin “hep bana rab bana” hırsları kişisel ihtiraslarla birleştiğinde ortaya çıkan 16 Nisan Anayasal metni olmuş... Tekçilikle “Güçlü Devlet, Güçlü Türkiye” sloganı türetilmiştir. Erdoğan-AKP-Cumhur İttifakı’nın şifresi, halkı yönetimden dışlayan OHAL ve KHK’dir, “GREV YASAĞI”dır!

Ben yapacağım”... “Ben edeceğim” diye ortalıkta dolaşan “muhalif” adayların söylemleri Erdoğan’ınkinden pek mi farklı? Onlar da “kurtarıcılık” peşindeler. Başa gelince, en çok partilerini ve ittifaklarını arkalarına alıp “tek kişilik ordu” olarak birkaç sene içinde yapacaklarını anlatıyorlar! Onların halka biçtikleri rol de, devlet yönetmeye karışmamak, ama 4-5 yılda bir önlerine konan sandığa oy atmaktan ibarettir.

Adaylıkları bile problemli: Ya kendi kendilerini atadılar ya da genel başkanları tarafından atandılar. Vekil adayları da öyle. Ne bir ön seçim ne halk tarafından belirlenme. Parası olacak aday olanın. Parti delegeleri arasındaki ağırlığı bile yetmemektedir, partinin reisi “adaysın” diyecektir. Oysa hem halk belirlemelidir seçeceklerini, hem de beğenmediğinde yine halk geri alabilmelidir. Ama kim geri almaktadır? Yerine kim kayyum atamaktadır? 100 dolayında yerel yöneticiyle 10’dan fazla vekili kim vekillikten alıp hapse atmıştır? “Muhalif”lerin de katkısıyla yürütme! Ama parlamentarizm ve “kuvvetler ayrılığı” buna denmektedir! Nerededir “halkın iradesi”? Vekil atamalarında mıdır? Milyonlarca oy alan vekillerin hapse atılması mıdır? Bir de üstüne “hangi yüzle aday oluyor?” küfrü müdür?

En başta kurtarıcı beklentisinden ve kurtarıcılardan kurtulmalıyız! “Kurtarıcılar” üreten, göstermelik demokrasinin icadı parlamentarizm değil öyleyse, en basit ilkesi her kademede vekillerin bizzat halk tarafından seçilip halk tarafından geri alınması olan, asgari ücretin beyler tarafından belirlenmeyeceği, grev yasaksız demokrasi: HALK DEMOKRASİSİ.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa