05 Haziran 2018 23:42

Apoletler ve alkışlar

Apoletler ve alkışlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyasi akışı darbeler, cuntalar, andıçlar, muhtıralar gibi çeşitli müdahalelerle sık sık kesen apoletlilerin pozisyonu kronik bir tartışma konusudur. Fakat askerin siyasetle yakın teması, onun arada bir kışladan siyasi sahaya inmesiyle sınırlı olmamıştır hiç. On yıllardır her hafta toplanan MGK’nin varlığı sayesinde, devlet siyasetini, farklı öncelikleri olan hükümetlerin yol açabileceği sapmalardan koruma iddiasındaki yerli-milli üst akıl olarak asker, zaten hep politikanın içindeydi. Doğal olarak hükümetler gelip geçici, askerin siyaseti baki kalmıştır.

28 Şubat postmodern darbesinin ardından Refah Partisinden ayrışarak hükümet olan AKP, ‘askeri vesayet’ sistemine son vereceğini vadediyordu. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile 2010 referandumu sırasında da temel saik buymuş gibi davrandı. Rövanş, terbiye, pazarlık, yeniden yapılandırma vs. derken bugün geldiğimiz eşikte asker ile AKP arasında simbiyotik bir ilişkinin kurulduğu söylenebilir.

Malatya’da Esnaf Sanatkarlar Odasında bir cumhurbaşkanı adayı olarak iftar konuşması yapan Erdoğan ile, onun Muharrem İnce’yi eleştirmesini alkışlayan 2. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Temel’in yer aldığı resim bu bakımdan simgeseldir. Milli Savunma Bakanı Canikli, Muharrem İnce’nin “Apoletlerini sökerim paşa” diyerek tepki gösterdiği alkışlama olayını, Temel’in aynı zamanda başkomutan olan bir cumhurbaşkanına tezahürat yaptığını söyleyerek savundu.

Aslında normalde neresinden tutsanız dökülen bir tablo bu. Aynı zamanda hem parti başkanı, hem başkomutan hem cumhurbaşkanı, yürütmenin ve yasamanın başı, seçimler döneminde de eni konu aday olan; birbirinden farklı sayısız şapkanın sahibi “tek”in şahsına aktarılmış vesayet, devletin diğer kurumları gibi askeri de kapsama alanına almış durumda. Söz konusu olanın, içinden bir 15 Temmuz cuntası çıkmış olan kurum olduğunu ve bu olaydan sonra kurumun ‘Tek’likle kurduğu ilişkinin yeniden formatlandığını da unutmamak gerekir.

Askerin şimdiki durumunu Zamanın Başbakanı Tansu Çiller’le ilişkisini “Şak diye emrediyor tak diye yapıyorum” ironisiyle anlatan Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’inkine benzetmek doğru olmaz. Çünkü bu söz altı üstü bir ironiydi ve gerçek hiç de bu ironiye uygun değildi. İkincisi artık o zamanlardaki gibi kurumların etki ve yetki alanlarının az çok hukuken belirli olduğu bir sistemde yaşamıyoruz.

Şimdi, belirsizliğin “Tek”in karşısındaki şahıslarda da ister istemez bir kimlik bölünmesine yol açtığı, bunun da devlet katında normalleştirilmeye çalışıldığı zamanlardayız. Bir orgeneralin, sadece bir aday olarak seçim konuşması yapan cumhurbaşkanının diğer aday hakkındaki atıp tutmalarını alkışlaması da bu normalleştirmenin bir ürünü. Çünkü birinin de çıkıp bu alkışı başkomutanlık huzurunda bulunmanın gereği olarak yutturabileceği bir ortam var.

Zaten damat Bakan Albayrak, ‘Cumhurbaşkanımız aya dört şeritli yol yapacağız dese buna inanacak çok insan var’ olduğunu itiraf etmişti. Bu kadar çok kartvizitle “tek” olabilen bir devlet yöneticisinin kendi seçmeninin gözünde her şeye muktedir olması da aynı normalliğin bir parçası. Bir gün merkez bankası yöneticisi, bir gün diplomat, başka bir gün her şeyin bakanı olabilen biri seçmeninin de algı ayarlarını ister istemez bozmuş, onu ne versen yutar hale getirebilmiştir.

Bu toplamda yanlış olan sadece bunlar değil. Muharrem İnce’nin birinci tekil şahıslı cümlelerinin giderek kendi “tek”liğine yatırım yapar hale gelmesi memleketin geleceği için hayra işaret değil. Orgeneralin alkışlamasını eleştirme biçimiyle İnce, teklik aurasının, kenarında dans etmeye niyetli herkesi bir girdap gibi içine çekebildiğinin örneğini verdi. Siyasetçilerle apoletliler arasındaki ilişkinin nasıl demokratikleştirileceğine dair bir vizyona sahip olmadığını da gösterdi. Bir siyasi adayı diğerine tercih eden, onu alkışlayan komutanı, tıpkı yerine geçmeye çalıştığı CB üslubuyla apoletlerini sökmekle tehdit etmesi iftar yemeğinde vuku bulan manzaranın bir sistem sorunu olduğunun pek farkına varmadığını gösteriyor. Oysa asker ile tek adam rejimi arasındaki mevcut ilişkiyi, bir demokratik inşa bağlamında sorgulamayan eleştiriden ister istemez yine sadece bir tek adam rejimi çıkar. Suretler ise aslına işaret eder.

‘Sorun bir alkış değil anlamadın mı’ diye soranlar da çıkar sonra.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa