‘Şahlanış ve Türkiye vakti’ mi? - 4 | Evdeki bilezik kurtaramaz
Fotoğraf: Envato
Yazının dünkü bölümünde...
Bugün yaşanan ekonomik sıkıntıların...
AKP’nin ‘çıraklık’ döneminde devraldığı...
2001 krizi sonunda oluşturulan ve AKP’nin zaman içinde kendi siyasi çıkarlarıyla sentezlediği IMF programının...
‘Ustalık’ döneminde gelip duvara dayanmasının bir sonucu olduğunu vurgulamıştık!
2008 dünya ekonomik krizi sonrası, iktidara bazı manevra alanları açmak üzere, revize edilse de...
Ruhu aynen korunan programın nasıl tıkandığını ortaya koymadan önce de...
Acı reçetelerle dolu bu programın bunca zaman uygulanmasına halkın rızası nasıl sağlandı? İktidar bunca zaman programdan vazgeçmemesinin altında ne yatıyordu?
Sorularına cevap vermiştik.
Bugün programın tıkanıklığına, tıkanıklığı açmak için uygulanan programların sorunu öteleyip büyüttüğüne değineceğiz.
Vereceğimiz cevap da, ileriki yazılarda gündem yapacağımız...
İktidarın metal yorgunluğu giderilebilir mi?
AKP seçimde kaybetse bile iktidarı terk etmeyebilir mi?
Ya da iktidarı alsa da, seçime gitme kararı aldıran sorunları yönetebilir mi?
Sorularının altyapısını oluşturacak.
İKTİDARIN ‘KENDİ BAŞARISI’ ZANNETME YANILGISI!
ABD’de patlak veren ekonomik kriz 2009 yılında Türkiye’yi etkisi altına alınca...
Hükümet...
Ülke ekonomisini krizin etkilerinden koruyabilmek adına...
Toplamda 50 milyarı aşan teşvik paketini devreye soktu.
O dönem döviz bol ve ucuzdu. Çünkü küresel kriz yangınını söndürebilmek için piyasalara adeta para yağdırılıyordu.
Hem hükümet ve hem yabancılar para yağdırınca da...
Bankaların, şirketlerin döviz borçları hızla artsa da, ekonomi coştu.
2010 ve 2011 yıllarında...
Arka arkaya ekonomi yüzde 10 büyüdü.
Kurlar düştükçe düştü.
Enflasyon yüzde 4’e indi.
Faiz oranları tarihin en düşük düzeyine geriledi.
Borçlanma ve tüketim adeta tavan yaptı! Ekonomi uçtu.
AKP’nin, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde, yüzde 49.95 gibi rekor oy almasında
bu rüzgarı arkasına almasının da etkisi oldu.
Döviz bolluktan ucuzluyordu...
Hükümet IMF ile anlaşma yapma gereği duymamıştı. Zira zaten para yağıyordu, bir de IMF’den para alınmasına gerek yoktu.
Bütün olanları hükümetin kendi başarısı sanan AKP sözcüleri, ‘Yakında 1 dolar 1 TL olacak’ havası atıyordu.
Oysa...
Hükümet kolay yolu bulmuştu.
Vatandaş gelirleri artmasa da tüketecekti. Bunu kredi ile yapacaktı. Borcu artsa da kendini mutlu hissedecekti.
Kredi nereden bulunacaktı? Tabii ki dışarıdan. Yani elin parası ile tüketilecekti yani.
Sürekli rant alanı yaratılacaktı ki para sürekli aksın.
Onun da yolu bulunmuştu. İnşaat ve kent mekanlarının parasallaştırılması (Özellikle İstanbul.)
Hükümet sözcüleri ‘Rant ekonominin motorudur’ diye haykırıyordu.
Nitekim...
2010’lu yıllar boyunca, konut inşaatına ve kent pazarlamasına dayalı bir yatırım ve büyüme stratejisini uygulamaya koyuldu. Öyle ki inşaat sektörü milli gelirin toplam büyümesinin üçte birini kendi başına sağlar hale geldi.
Kazandığından çok tüketimin sonucu açık; Türkiye son 10 yılda ortalama 45 milyar dolar cari açık veriyor.
Uyuşturucuya alıştırılmışçasına....
Ekonomiyi yabancı paraya bağımlı hale getiren iktidar hiç sormuyordu: Ya para gelmezse ne olacak?
Bir de hiç dert etmiyordu...
Gelen paranın faizi ödenebilsin, betonun yarattığı rant beslenebilsin diye ülkenin işçi ve emekçilerinin ağır bir artı sömürüye tabi tutulmasını.
SERMAYA TEKRAR VURGUNA GELİNCE...
Lakin 2013’te durum değişti.
Amerikan Merkez Bankası ‘Artık para dağıtmak yok, eğlence bitti’ dedi. Faiz artırma kararını açıkladı.
Para akışı yavaşladı, ekonomisini tamamen yabancı para akışına ayarlamış Türkiye gibi ülkeler sallandı. Kurlar hızla yükseldi.
Türkiye ekonomik durgunluk, işsizlik ve enflasyon gerçeği ile karşılaştı.
Hükümet önce...
Elin parasına muhtaçlığını bilmezmiş gibi...
‘Bizi boşuna sallamayın’ efelenmesinde bulundu. Ancak boş kabadayılık bir yıl sürdü.
Bir yılda dolar yüzde 35 değer kazanınca Merkez Bankası olağanüstü toplantı kararı alarak faizleri bir gecede 4 puan artırdı.
Efelenmenin bedelini vatandaş ödedi.
Faiz morfinini alan...
Ve aynı zamanda ABD’ye yerleşmeden önce bir vurgun daha yapma peşinde olan sermaye yine geldi. Ortam sakinleşti.
Ta ki... Trump’ın ABD başkanlığına seçilip yeni bir fırtına başlatacağı günlere kadar!
2016 sonbaharında yıllar sonra ekonomi ilk defa küçüldü.
Sonrasında hükümet sorunu geleceğe atan adımlar geldi: Kamu Garanti Fonu’ndan 200 milyar kredi, yeni teşvikler, vergi indirimleri vs...
Ve tıkanan damar bir kez daha açılmış oldu...
Ta ki mayıs 2018’e kadar.
Kurlar yine uçtu. Merkez Bankası faizi 3 puan artırdı.
Bir döviz krizinin eşiğinden dönüldü belki ama 226 milyar dolar dış borcu olan firmaların
zora düşmesi engellenemedi.
Yüksek faiz dönemine girildi, yüksek enflasyon cabası...
Şimdi de uygulanan kanal tedavilerinin ağır hasarlarına bakalım!
İNŞAAT İTEKLEYEREK GİDEMEZ!
BİR kural var: Bir yere kadar rant getiren inşaat zorlarsan facia getirir!
Uzun zamandır hükümetin gözde sektörü konut piyasası son dönem belirgin şekilde durağanlaştı.
Fiyatlar reel anlamda geriliyor.
Ev sahipliği oranını artırmayan, rantçıların gözdesi konut, faizler yükseldiği için eskisi gibi ilgi görmüyor.
Konut piyasasını canlandırmak için...
Hükümetin vergi, büyük konutlarda KDV indirimi, konut kredi faizlerini düşürme vb. iteklemeleri belli bir canlanma getirse de...
Gidişin yönünü değiştirmez. Düşük faiz, düşük enflasyon dönemlerinin vurgun alanı artık tıkandı!
Kapısına kilit vuran inşaat şirketlerinin sayısı son bir yılda yüzde 100 arttı. Yarım yüz yıllık şirket, inşaat devi İnanlar Holding iflas açıkladı. Her gün başka bir dev inşaat şirketlerinin zorda olduğu haberleri geliyor.
Satılamamış 2 milyona yakın konut, milyarlarca dolarlık batık konut kredisi mesajı veriyor: Daha fazla ısındırmayın patlar:
BORÇ YAPILANDIRMA NEYİN NESİ?
Kurlar ve faizlerdeki artışlar, kredi ve dış borçla hareket eden reel sektörü (şirketleri) zorluyor.
Ülker ve Doğuş gibi dev grupların banka borçlarının yeniden yapılandırılması ile başlayan süreçte gelinen nokta 20 milyar doları bulmuş. Sırada borç yapılandırması için bekleyen daha kaç tane daha firma olduğu bilinmiyor.
Yüzde 7.5’lik büyümenin yarısı stok üretiminden kaynaklıydı. Yani üretilip depolarda duran mallar katsıyla büyümüştü ekonomi. Hükümetin teşviklerini kaçırmayan şirketler, 2010’dan beri ilk defa bu kadar yoğun bir stok ürün ürettiler.
İmalat sanayi satın alma yöneticisi endeksi, imalat sanayinin nisan 2009’dan beri görülen en düşük düzeye gerilediğini gösteriyor.
Teşvikle olmadığını ekonominin yine durgunluk ve enflasyon cenderesine girmesi gösteriyor.
HESABI OĞLUM ÖDEYECEK DEVRİ
‘Devletin kasasından 5 kuruş çıkmayacak’ denilen, Yap-İşlet- Devret ve Yap-Kirala-Devret modeliyle yaptırılan tünel, köprü, havaalanı, şehir hastaneleri şimdi para yutmaya başladı. Yolcu geçiş garantisi, hasta garantisi, gelir garantisi verilen bu projeler kullananın da kullanmayanın da para verdiği işletmeler haline geldi.
2018 bütçesinden bu projelere kaynak aktarılacak. Kamu özel sektör iş birliğinde gerçekleştirilen ulaştırma ve sağlık yatırımları için, gelecek yıl bütçeden 6.2 milyar lira ödenek ayrılacak. Bu rakam, 66 milyar lira tutarında tahmin edilen bütçe açığının yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor.
İnşaata bağımlı kıyak projeler, kurulan tesislere verilen garantilerin süresi 2018’le bitmiyor ve daha yıllarca sürecek. Halktan toplanacak veriler müteahhit firmalara verilecek.
Adeta “Hesabı oğlum ödeyecek” denilerek yapılan işlerde de hesap ödeme vakti bugünden geldi.
Hava atılan mega projeler geleceği yutuyor.
EVDEKİ BİLEZİĞE GÖZ DİKMEKLE OLUR MU HİÇ?
Ankara Ticaret Odasının önceki akşamki iftar yemeğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan yine, yastık altında tutulan döviz, para ve altınları bankalara yatırma çağrısı yaptı.
Büyük açılmanın AKP hükümeti de farkında. Bu yüzden açığı kapatmak adına Varlık Fon’u oluşturup, ne var ne yok toplamanın peşine düştü. Devlet paradan vatandaşın bileziğine kadar topluyor. Bireysel emeklilik (BES) gibi fonlar oluşturuyor, evdeki altını getirene bankalarda faiz kampanyası yapıyor vs. Yine de yetmiyor!
Yetmez. Ucuz ve bol döviz döneminin icraatlarında ısrar, olmayan malzeme ile ürün yapma hayali! Israr sürdükçe sorun büyüyecek.
Yarın: Sistem tıkandıysa, AKP’nin metal yorgunluğu gidebilir mi ki?
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55
- Bir programın keskin bıçağı, ‘az çalışacağız’ diye pazarlanıyor 20 Ağustos 2024 05:00