29 Haziran 2018 23:10

Grup

Grup

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Direksiyon başına geçen kaptan şimdi ufka bakarak derin iç kaygılarıyla grubu seyretmektedir. Kaptan, bir yandan 16 yılda bol para ile yaratılan enkazın nasıl yüzdürüleceği, diğer yandan da binbir devletsel gayret ve cefa ile elde edinilen başkanlığın nasıl sürdürüleceği konularını derin derin düşünmektedir. Öyle ya, eğer seçim propagandalarında gırtlak patlatırcasına haykırılan ekonominin nereden nereye geldiği hikayesi doğru ise, o zaman bu endişe niye! Oysa, hikayenin doğru olmadığı ortada; artık kral çıplak, herkes her şeyi görüyor, hatta önümüzdeki günlerde bizzat yaşayarak her şeyi anlayacaktır. Yani, “Ne yaparsa yapsın, sonuçta babamızdır” hikayesi bitecek ve ekonomi tüm haşmeti ile ortaya çıkacaktır.

İş çevreleri baskılı kur altında yaşadıkları “kur riski” ni istikrar sözcüğü ile tüm topluma yutturarak ekonominin eritilmesine göz yumarken, vergi afları ya da vergi barışı gibi safsatalarla oluşturulmaya çalışılan atlama taşları üzerinde sörf yaptılar. Öyle ki, nerede ise tüm cezaların ya da gecikme faizlerinin silindiği kamu alacaklarını kişisel servetine geçiren bir kısım sermaye sahipleri, aslında ne dürüstçe yurt dışı servetlerini içeriye taşıdılar, ne de içeride daha fazla yük almaya yanaştılar. Tüm çıkarcılık hesapları yapılırken,  seminerlerde vergi adaletinden dem vurmaktan da geri durmadılar. 

Siyaset teorisinde devletin ekonomideki yeri ve rolü tartışılırken, kapitalizme özgü kamusal reflekslerin şekillenmesinde sistemin gözetilmesi bağlamında sermaye kesimi sistemin yıkıcı unsuru olarak görülür ve devletin önemli bir görevi olarak da sermayeler arası çatışmaların önlenmesi tartışılır. Zira sermaye haşin ve bencil davranışı ile hem karşıt sermayeyi çökertir hem de, kanser tümörü gibi, içinde büyüyüp geliştiği dokuyu mezara sürükler. Sürüklenen doku, uluslararası emperyalizmde çevresel konumlu bir ülke olunca, tabi işler ve politikalar değişir. Uluslararası siyasi iletişim ve yönlendirmenin bir kanalı da yardımlar ve dış borçlardır. Türkiye, devasa boyuttaki cari açığı ve dış borcu ile ağzı açık piranalar karşısında beklemededir. Ortadoğu’da ABD Rus çatışması ve Kürdistan projesi gibi çetrefil konularda kimin gerçek söz sahibi kimin taşeron olacağını zaman ve tarih gösterecektir.

Eğer bir avuç sermaye iktidarın ve tüm ülkenin kaderini belirleme gücünü böylesine elinde tutuyorsa, siyasi iktidarı oyları ile kim ayakta tutmaktadır? İşte hazin çelişki buradadır. Cumhurbaşkanlığı seçim propagandalarında her aday dar ve orta gelirli insanlara, emekçilere ve emeklilere çeşitli vaatlerde bulunurken, hemen hiç biri niçin sermayeye değil de, söz konusu kesimlere böylesi vaatlerde bulundukları meselesini irdelemedi. Bu konuyu emekçiler de irdelemedi. Çünkü meselenin esasını görmek kimsenin işine gelmiyordu, çünkü tüm adaylar, ne kadar hak ve hukuktan söz açmış olsalar da, esas hak ve hukukun çiğnendiği yeri görmediler, daha da önemlisi, görmüş olsalar da toplumun büyük kesimlerine göstermediler. Ama tüm adayların toplumdan gizlemeye çalışırken vaatleri ile ortaya saçtıkları adaletsizlik ve haksızlıklar için alanları dolduran halktan alkış aldılar ve mutlu oldular. Hangi tarafa yazık demeli ki; vaatleri yapanlara mı, bu vaatlerin gizlediklerini göremeyip, avuçları patlarcasına alkışlayanlara mı?

AKP son on altı yıllık iktidarında ekonomi yönetimini bir ekip çalışması olarak algılamadı. Ne olduğu belli olmayan “dava” politikası ile halkı sadece sosyal olarak bölmedi, aynı zamanda ekonomi alanında da parçaladı. Yandaşlık politikası dışına atılan kesimler usulca ülkeyi terk ederken, yandaş da kurnaz davrandı ve parasal varlıklarını güvenceye aldı. Ne hazindir ki, istikrar diye siyasi kadroyu destekleyen iş çevreleri, bizzat kendi söylediklerini yadsırcasına yurt dışında varlık birikimi yoluna gittiler. Belki de, siyasetle iş birliği(!) içinde biliyorlardı ki, günün birinde varlık barışı ya da başka alımlı sloganlarla bu varlıkların çok cüzi vergilerle vatan toprağına dönüş projeleri yaşama geçirilecekti. Böylece para aklamanın binbir taklasına da gerek kalmayacaktı. 

Kapitalizmde herkes kendi çıkarını güder, sermaye ise çıkarını gütmede en üst düzey bilinç sahibidir. Acaba emekçiler, emekliler, yoksullar ve işsizler, taşeron işçiler, yani toplumun büyük kesimi çıkarlarını gütmede hangi düzeydeler! Hiç değilse, artık grubu seyrederken toparlanalım! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa