03 Temmuz 2018 00:28

‘Faili belli’ olan ‘faili meçhul katliamlar’ ülkesi

‘Faili belli’ olan ‘faili meçhul katliamlar’ ülkesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün 2 Temmuz’du; Türkiye’nin yakın tarihinin en kanlı katliamlarından birisinin, 1993’te Sivas’ta 33 aydınımızın yakılarak katledilmesinin 25. yıl dönümüydü.

Bugün ise Çorum’da 1980 yılında 57 kişinin öldürüldüğü “Çorum Katliamı”nın 38’inci yıl dönümü. 

Dün, Sivas başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok ilinde “anma toplantıları” yapıldı, Madımak Katliamı’nda hayatını kaybeden 33 aydınımız anıldı.

Ve görüldü ki, üstünden çeyrek yüz yıl da geçse, katliamın vicdanlarda açtığı yara kanamaya devam etmektedir. Katliamda yakınlarını kaybedenlerin, hukukçular, aydınlar, hak savunucuları, ilerici demokrat siyasetçiler ve adalet arayışındaki her çevre ve her insanın vicdanında kanayan bir yaradır bu.

Gazetemiz kanayan bu yaraya “Sivas aydınlanmadan adalet gelmez” manşetiyle dün dikkat çekti. 

Ve bu manşetin atılmasının sebebi elbette ki, gerçek failler bilindiği halde “Faili meçhul bırakılmış” olduğu içindir.

TETİKÇİLER FARKLI AMA GERÇEK FAİLLER AYNIDIR VE BİLİNMEKTEDİR

Yakın tarihimizin en büyük linç, yağma, talan, tecavüz  olaylarından biri “6-7 Eylül olayları”ydı. Kışkırtılmış kalabalıklar, İstanbul’un göbeğinde Ermeni ve Rum vatandaşlara saldırmış, binlerce insan yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakılmıştı. Tıpkı Sivas Katliamı’nda olduğu gibi o pogrom girişiminde de gerçek failler yargı önüne çıkarılmadı. Tetikçiler ise göstermelik cezalarla ödüllendirilerek olayın “Faili meçhul kalması” sağlandı. Oysaki bütün failler biliniyordu. Ve ne yazık ki tarihimizde failleri gizli bırakılmış çok daha fazla katliamdan söz edilebilir.

Katliamların, yıl dönümlerinde her vesileyle yeniden yeniden gündeme gelmesi de bundandır.

Yakın tarihimizde, aslında failleri bilinen ama özel gayretlerle “faili meçhul” hale getirilen katliamların başlıcaları şunlardır:

- 6-7 Eylül olayları (1955)

- Kanlı Pazar saldırısı (1969)

- 16 Mart Beyazıt Katliamı (1978)

- 1 Mayıs Taksim Meydanı Katliamı (1977)

- Maraş Katliamı (1978)

- Çorum Katliamı (1980)

- Sivas Madımak Oteli Katliamı (1993)

- Roboski Katliamı (2014)

- Suruç Katliamı (2015),

- 10 Ekim Ankara Gar Katliamı (2015), hemen akla gelen ve kamuoyu vicdanında hâlâ sorgulanmaya devam edilen büyük katliamlardır.

Elbette bu kadar da değil: 1960 ve 70’li yılarda katledilen yüzlerce genç devrimcinin katledilmesinde olduğu gibi, 1990’larda katledilen onlarca aydın, gazeteci ve siyasetçinin katledildiği olaylar da gerçek failleri bilindiği halde “faili meçhul” hale getirilmiştir.

Yine 1995’ten beri her hafta (692’nci hafta oldu), kayıp çocukları ya da yakınlarının bulunması için Galatasaray’da oturma eylemi yapan “Cumartesi Anneleri” de yıllardır faili meçhul (aslında belli) cinayetlere dikkat çekmektedirler.(*)

KATLİAMLARIN ARKASINDA AYNI GÜÇ ODAKLARI VAR

Bütün bu katliamların gerçek faillerinin; yerel idareciler, polis-jandarma istihbaratı ve MİT tarafından, dolayısıyla da savcılar tarafından bilinmemesi mümkün değildir.

Mahkemelerin de davalarda gerçeğin aranmasında yeterince inisiyatif almadıkları, avukatların topladığı kanıtlar yerine polis raporlarına itibar etmeyi tercih eden bir tutum takındıkları bilinmektedir.

Oysa bu katliamların basit röntgeni bile bütün bu katliamların arkasında;

- Bir “derin devlet” örgütlenmesi olarak “kotrgerilla”nın olduğunu, cinayetlerin, katliamlara yol açan provokasyonların bu organizasyon tarafından organize edildiğini,

- Yerel emniyet-jandarma ve öteki yetkililerin kotrgerillanın işaretlerine göre hareket ettiklerini,

- Kontrgerillanın ırkçı, şoven, gerici güçleri ve şoven siyasi partilerinin bu amaçla çeşitli biçimde kullanıldıklarını,

- Ve bu “sivil örgütlerin” kullanılmaya herhangi bir itirazlarının olmadığını, tersine kendi siyasi amaçlarıyla katliamlar arasında paralellik kurarak, bunlardan yararlanmaya hevesli olduklarını ortaya koymaktadır.

Katliamlarda rol alan, deşifre olan tetikçilerin, yerel siyasi çevreler ve yerel idareciler, hatta emniyet-jandarma güçleri tarafından korunup kollandığı; tetikçilerin arkasındaki resmi ve gayriresmi (kontra) odakların ise zaten buna hevesli oldukları pek çok kanıtıyla ortadadır.

Ki, katliamların pek çoğunun üstünden uzun bir zaman geçtiği ve pek çok hükümet değiştiği halde sonuç alınamadığı dikkate alındığında; demek ki gerçek faillerin arkasındaki güçler iktidarda kalmaya devam etmektedir.

GERÇEK FAİLLERİN ORTAYA ÇIKARILMASI ÖNEMLİ

Yoksa, bugün istihbaratın imkanlarının bu ölçüde geliştiği bir dünyada bu katliamların gerçek faillerine ulaşılamamasının ya da tetikçilerin bile doğru dürüst yargılanamamasının açıklanabilir bir yanı yoktur.

Onun içindir ki, bu katliamların hangisinden söz etsek, vicdanların kanadığından, adaletin yerine gelmediğinden, gerçek faillerin saklandığından, deşifre olan tetikçilerin bile hak ettikleri cezayı almadıklarından söz etmek zorunda kalıyoruz.

Bugün faili meçhul bırakılmış katliamların gerçek faillerinin ortaya çıkarılması ve onlardan hesap sorulmasının sağlanması ise, demokrasi mücadelesin önemli bir alanı olmaya devam etmektedir.

(*) Aslına bakılırsa sadece siyasette değil madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda, tarım ve inşaat alanlarında iş cinayetlerine kurban giden pek çok işçinin gerçek katilleri de mahkemeye çıkarılmamakta, birkaç “alt personel”e göstermelik cezalar verilerek iş cinayetleri kapatılmaktadır. Soma Katliamı’nda (Dava önümüzdeki günlerde sonuçlanacak) katliamın siyasi sorumluları ve bürokrasideki suç ortakları ise mahkemeye bile çıkarılmamıştır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa