06 Temmuz 2018 00:21

Bana dostunu söyle…

Bana dostunu söyle…

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Halkın bilgi ve görgüsünü anlatan en iyi atasözlerinden biridir; bana dostunu (arkadaşını) söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.

Bölgede (Ortadoğu) ama özellikle Türkiye’nin uzunca bir süredir müdahale politikası izlediği Suriye’de 24 Haziran seçim sonuçlarına en çok sevinenler kimler?

Bu sorunun cevabı, bize sadece Erdoğan iktidarının bölgedeki dostlarını değil, aynı zamanda sürdürdüğü politikanın nasıl bir politika olduğunu/olacağını da gösteriyor.

Gazeteduvar’dan Fehim Taştekin 4 Temmuz tarihli yazısında (https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/07/04/selefi-islamcilari-yetmez-ama-evetci-yapan-nedir/) Erdoğan’ın “seçim zaferi”ne sevinenlerin ayrıntılı bir dökümünü veriyor. Listede Türkiye’nin ÖSO adı altında bir araya getirdiği radikal İslamcı gruplardan -ki, bu grupların ganimetçi bir anlayışla Afrin’i yağmaladığını Cumhurbaşkanı Erdoğan da kabul etmişti- başta Dünya İslam Âlimler Birliği Başkanı Yusuf el Kardavi olmak üzere cümle İhvan’cılara (Müslüman Kardeşler) ve el Kaide’nin devamcısı Selefilere kadar kimi arasanız herkes var. 

Elbette bu radikal İslamcı grupların ‘dostluğu’ sebepsiz değil!

Suriye’deki radikal İslamcı gruplar, Erdoğan iktidarının varlığını kendi varlıkları için bir güvence olarak görüyorlar. Çünkü Türkiye’nin Suriye’ye yönelik müdahale politikası bu gruplara yaşam alanı sağlıyor ve zaten Erdoğan iktidarı da Afrin’de olduğu gibi bu grupları müdahale politikasının bir dayanağı olarak kullanıyor. Üstelik Suriye rejiminin Ürdün sınırındaki Dera’ya kapsamlı bir operasyon düzenlediği bu günlerde Türkiye sınırı ve Türkiye’nin Suriye içinde ele geçirdiği bölgeler bu gruplar için sığınabilecekleri son ‘liman’ haline geliyor.

Sadece Suriye’dekiler değil, Erdoğan iktidarına eleştirileri olan Selefiler dahil bölgedeki birçok radikal İslamcı grup, Erdoğan’ın kazanmasını “ümmetin bir kazancı” olarak görüyor. Çünkü bölgedeki çatışma ve gerilimden beslenen bu gruplar için Erdoğan iktidarının müdahale peşinde koştuğu her yer, kendileri için doğal yaşam alanı haline geliyor. O yüzden seçimden sonra bu grupların Türkiye’de bile görmediğimiz “zafer kutlamaları” yapmaları şaşırtıcı olmuyor!

Erdoğan iktidarının içerideki dostlarının başında yeni rejimini kuruluşunda el-güç birliği yaptığı Bahçeli-MHP’nin bulunduğu biliniyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun CHP ve HDP gibi milyonlarca seçmenin oyunu almış muhalefet partilerini açıktan tehdit etmesi -ki bugüne kadar iktidar cephesinden bu tehdidi yalanlayacak hiçbir açıklama yapılmadı- Bahçeli’nin ziyaret ettiği Alaattin Çakıcı ve Erdoğan için çalışan Sedat Peker gibi mafya liderlerinin siyasetin yükselen değerleri haline gelmeleri, idam tartışmaları gibi birçok gelişme de bu iktidarın içerideki dostları ve siyasi yönelimi hakkında yeterince fikir veriyor.

Bir de iktidarın OHAL konusundaki kaygılarını giderme sözü verdiği TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB gibi patron-sermaye örgütleri var. Patron örgütleri iktidar ile yeni bir sayfa açmaya hazır. Çünkü yeni rejim OHAL’i aratmayacak bir baskı rejimi olsa da patron örgütleri OHAL’in kalkmasını demokrasi için değil, sermayeye güvence için istiyor. Ötesinde patronların zaten Erdoğan iktidarından bir şüpheleri yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan, patronlarla her toplantısında işçilere karşı patronların çıkarlarını savunduklarını, grevleri yasakladıklarını söylüyor.

İşte “seçim zaferi”ne sevinen, Erdoğan’ın kazanmasını kendileri için de bir kazanç olarak gören dışarıdaki ve içerideki ‘dostlar’!

Bu ‘dostlar’dan ne bölgede, ne de ülkede halklara bir hayır gelmeyeceğini söylemek için sadece bu güne kadar yaptıklarına dönüp bakmak yeter.

Peki, bu güçleri dost edinmiş, onlarla birlikte yürümeyi siyaset edinen bir iktidardan hayır gelir mi?

Bu sorunun cevabını halkın yüzlerce yıllık bilgi, görgü ve ferasetinden süzülen o atasözü veriyor: Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa