Halkı savunun yeter!
Fotoğraf: Envato
Seçimin sonuçları yaygın bir biçimde tartışılıyor. Her politik akım, parti ve kişi kendi bulunduğu yerden sonuçlara ilişkin değerlendirmeler yapıyor, ileriye yönelik sonuçlar çıkarıyor. CHP de kendi bakış açısına göre bazı değerlendirmelerde bulundu. Bu değerlendirmede dikkat çeken bir nokta şu; “Karşı mahalleye seslenmek için dini ve milli değerleri” dikkate alarak propagandayı yürütmek! Kuşkusuz bu yeni bir gelişme değil. Ekmelettin İhsanoğlu’nun aday gösterilmesi de bu yaklaşımın bir ürünü idi ve CHP dini ve milli değerleri daha fazla öne çıkarırsa daha fazla oy alabileceğini hesaplıyor!
Neresinden bakılırsa bakılsın bu solda olduğunu iddia eden bir parti için yanlış bir yaklaşımdır. Tabii bunun karşılığı dini ve milli değerlere karşı açıktan ajitasyon yürütmek olmuyor! Ama bu sahaya doğrudan bu biçimde ideolojik ve politik alandan girilince bu alanın dolu olduğunu da görmek gerekiyor. Asılları varken “politik çıkarları için” bu konuları “istismar” eden -asıllarının da istismar ediyor olması ayrı bir gerçek- bir partinin, “dini ve milli değerlerle” hareket ettiği varsayılan kitleler tarafından tercih edilmesi için bir gerekçe bulunmuyor. Eğer öyle olsaydı İnce çok daha farklı bir sonuç alırdı.
Önce şu gerçeğin altı kalınca çizilmelidir. “Dini ve milli değerlerle” oy kullandığı varsayılan kitlenin yüzde sekseni işçi ve emekçidir, yani halktır. Bu kitlede diğer partilere oy veren “seçmenler” gibi çarşıya pazara çıkar, ev geçindirir, çoluğunun çocuğunun geleceği ile ilgili kaygılar duyar, onlar için güvenli bir gelecek peşinde koşar. Böyle olduğu içindir ki, son dönemde ortaya çıkan tüm işçi mücadelelerinde bu kitle, mücadeleye atılan işçi ve emekçilerin yaklaşık yüzde atmışını oluşturur! Onlar oy verdikleri partinin politikalarına, destekledikleri patronlara karşı eyleme geçmekten geri durmamışlardır. Sorun şu ki, seçimler gündeme geldiğinde bu kitle çok fazla fire vermeksizin -son seçimlerde ortalama yüzde on farklı tercihlere yöneldiler- oyunu AKP ve MHP gibi partilere verdi.
Bu bir çelişki değil mi? Kuşkusuz bir çelişki. Bu kitlenin henüz ekmek mücadelesi ile politika arasında doğru bir ilişki kurma bilincine ulaşmadığını gösteriyor bu sonuç. Ama “her şeye karşı dava için” oy vermeye devam eden militan bir kitlenin varlığı da bir gerçektir. Eğer işçi ve emekçiler kendi somut durumlarından kaynaklanan çelişkilerden dolayı mücadeleye atılıyorlarsa -ki ilk elde bu hep ekonomik mücadele olur, doğalı da budur- bunların bilinçli politik savaşçılar olmamaları için her hangi bir neden bulunmamaktadır. Yeter ki kendileri ile iç içe yaşayan ve birlikte mücadele eden, onlardan her adımda öğrenen ve birikmiş tecrübeler üzerinden onları ilerletme yeteceği gösteren bir parti, bir akım bulunsun.
Açıkçası sorun “dini ve milli değerlere daha fazla saygı gösterme” sorunu değil, halkın kendi yaşam ve çalışma koşullarında kaynaklanan taleplerini tutarlı bir biçimde ve samimiyetle savunma, onları “seçmenler” olarak değil, gerçekten yaşayan insanlar olarak görme sorunudur. Çözüm, seçimden seçime, sandıktan sandığa yanlışlığı kanıtlanmış “Çözümler üretmek” değil, çalışma ve yaşam alanlarının her metrekaresini mücadele alanı olarak görmekten ve buna uygun hareket etmekten geçer. CHP bunu yapabilir mi? Biz bunları CHP böyle bir parti olsun diye yazmıyoruz. Yaşamın gerçekleri bunlar ve bu gerçek zemin üzerinde üzerinden hareket eden bir parti kitleleri kazanma yoluna girebilir. Bu elbette bugünden yarına olacak bir şey değildir, istikrarlı, sebatkar, zorluklardan yılmayan bir çalışmayı gerektirir.
Kendini “solda” gören bir partinin bu biçimde “dini ve milli değerlere” yönelmesi, sadece kitleler arasında daha geri eğilimleri körüklemekten, onların yanlış bir bilinçle yönlendirilmesine katkıda bulunmaktan öte bir işlevi olmayacaktır. Bu elbette CHP’nin sorunudur, ancak kitleler ve onların mücadelesi söz konusu olduğunda, mücadele içindeki her parti ve akımın sorunu haline gelmektedir. Yani sorun CHP ne istiyorsa onu yapsın sorunundan öte bir sorundur. Son seçimler ve seçim çalışmaları göstermiştir ki, CHP kitlesinin ezici çoğunluğu, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde daha ileri bir tutumu temsil etmektedir. Diğer bir gerçekte anlatmaya çalıştığımız gibi, sorun emekçi kitlelerin kazanılması sorunudur ve bunun içinde gerçek zeminden, onların talep ve isteklerinden hareketle, ülkenin karşı karşıya kaldığı politik sorunların çözümünden başka bir yol bulunmamaktadır. Uygulanmaya başlanan kriz programları da esasında işçi ve enekçilerin önünde mücadele etmekten başka bir yol olmadığını açık seçik ortaya koyuyor. Seçimi kazananların bir dahaki seçime kalıp kalmayacağını hep birlikte göreceğiz.
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37