07 Temmuz 2018 23:15

Sancılı yıllar ve sinema

Sancılı yıllar ve sinema

Fotoğraf: Envato

Paylaş

1965 seçimlerini Adalet Partisi’nin kazanması yeni bir dönemin de başlangıcını oluşturuyordu. Bu yeni dönem, sinemaya bireysel çıkışlar dışında toplumsal gerçekçi filmlerin sona ermesi biçiminde yansıyordu. Sansürün, denetimin yok edici baskısı oto sansürün oluşmasına sebep oluyordu.

1960’larda yükseliş dönemine giren fakat kültür çevrelerinden, büyük sermayeden ve devletten gerekli desteği göremeyen sinema bunu olumlu bir atılıma dönüştüremez, hiçbir zaman bir sektör olamaz. Önemli sinemacılarla, kuramcılarla kurulmaya çalışılan sinema dili ve iyi filmler Yeşilçam’ın egemen olan popüler kanadı tarafından ve kimi zaman da aydınların/eleştirmenlerin olumsuz tutumları yüzünden boğulur, desteksiz bırakılır. Film sayısındaki artışa karşın, teknik imkânların yetersizliği ve senaristinden yönetmenine eğitimli bir kadroyu da aynı oranda yetiştirememesi, seyirciyle arasındaki kısır döngünün yarattığı olumsuzluktan kurtulamaması, birbirinin tekrarı filmlerin çoğalması gibi birçok olumsuzluğu da beraberinde getirir. 

Ülkede de dengeler değişiyor, toplumsal çalkantılar yaşanıyordur. Toplumsal muhalefetin yükselmesi, sokağa çıkması egemen sınıfları, sermaye sahiplerini rahatsız eder. Okullarda boykotlar, fabrikalarda grevler, köylerde toprak işgalleri yaygınlaşıyor, işçi ekmek, köylü toprak öğrenci demokratik lise/üniversite istiyordur. Toplumsal muhalefet ve demokrasi güçleri itirazlarını, taleplerini kitlesel olarak sokakta, okul, fabrika, tarla gibi hayat alanlarında dile getirmesinin önüne geçemeyen iktidar/devlet şiddete başvurur.

Devletin militarist güçlerine komandolar diye anılan, kamplarda eğitilen, ülkücü sivil güçler de eklenir. Okullarda öğrenciler, fabrikalarda işçiler, köylerde direnişçi köylüler bu sivil militarist güçler tarafından öldürülür.

Dünya tarihine de ‘68 Baharı diye geçen gençlik eylemleri Paris sokaklarında ya da diğer Avrupa ve Üçüncü Dünya ülkelerinde olduğu gibi bizde de hayat bulur. Devrimlerin yaşandığı bir dünya vardır; bütün muhalif güçler başka ve savaşsız, sömürüsüz, daha güzel bir dünya için sokaklara çıkıp seslerini yükseltirler.

Devletin resmi-sivil güçlerinin saldırıları karşısında muhalif güçler de örgütlenir, kendilerini savunur. Yasal partilerin yanı sıra yeraltında da örgütlenen muhalif güçler kitlesel eylemlerini bütün ülkeye yayarken, Süleyman Demirel’in, “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz,” dediği sağcılar, milliyetçisiyle İslamcısıyla bir kontrgerilla örgütlenmesi olan Komünizmle Mücadele derneklerinde, Ülkü Ocakları’nda kümeleniyorlardır.

76 gençlik örgütü ABD’nin 6. Filo’sunu protesto etmek için 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Beyazıt Meydanı’nda toplanma ve eylem çağrısı yapar. Gösteri için valilikten izin alınmıştır. Gösteri yapılmadan önceki günlerde Komünizmle Mücadele Derneği halkı tepki göstermeye çağırır. O gün, bir grup Beyazıt meydanında taşlı sopalı beklemeye koyulur. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürülürler. 

1970’te çalışma hayatını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen tasarı, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin işbirliğiyle önce Millet Meclisi, ardından Senato’dan geçirilir. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi güçleştirmekteydi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970’te cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onaylamasıyla yürürlüğe girer.

Kanunlaşan tasarı esas olarak Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışını önlemeyi amaçlamaktaydı. DİSK ve bağlı sendikalar yeni yasaya tepki gösterirler. Türkiye İşçi Partisi ise söz konusu yasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini açıklar ve iptal davası açar.

DİSK’li sendikacılar, yöneticiler ve sendikaya bağlı işçiler, 15 Haziran 1970 sabahı tepkilerini göstermek için fabrikalarından sokağa çıkarak İstanbul’un belli başlı merkezlerine doğru yürüyüşe geçerler. Gösterilere pek çok fabrikadan 75 bin dolaylarında işçi katılır. Gösterilen tepki esas olarak DİSK üyesi işçilerden geldiği halde, yürüyüşlere çok sayıda Türk-İş işçisi de toplu halde katılır. Olayların birinci günü akşamı Bakanlar Kurulu 60 günlük bir sıkıyönetim ilan eder. DİSK ve bağlı sendikaların yöneticilerinin pek çoğu sıkıyönetim mahkemelerince tutuklanır ve yargılanırlar. Kadıköy’de meydana gelen olaylarda 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf hayatını yitirmiştir. 16 Haziran’da Ankara, Adana, Bursa ve İzmir’de de küçük çaplı olaylar yaşanır.

THKO, THKP-C gibi örgütlerin eylemleri sürüyordur. İstanbul’da ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında çok sayıda muhalif bu örgütlerle ilişiği olduğu gerekçesiyle tutuklanır. TİP ve DİSK kapatılır. 12 Mart askeri darbesinden sonra THKO örgütlenmesi içinde yer alan Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılır, THKPC örgütlenmesini oluşturan Mahir Çayan ve arkadaşları, TKPML-TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya öldürülür; onlarca gençlik ve işçi önderi devrimci, muhalif aydın tutuklanır işkenceli sorgulardan geçirilir, hapishanelere doldurulur.

1968 baharının ardından sancılı yıllar yaşanır. Devleti yönetenler yükselen muhalefeti bastırmak için kan dökmüşler, can yakmışlardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa