Bu kesinlikle bir fabl değil!

Kümesin tilkiye, kuzuların kurda, genel olarak ormanın da aslanın yönetimine verildiği bir La Fontaine masalı biliyor musunuz? Muhtemelen hiç duymadınız ve bilmiyorsunuz. Ama tilkiler, kurtlar, aslanlar üzerine epeyce La Fontaine masalı -bu masallar fabllardan uyarlanmıştır- okumuşsunuzdur. Yeni hükümetin bileşimini okuyunca pek çoğumuz muhtemelen bu masalları hatırlamışızdır. Tabii yeni hükümete o masalların esprisini, ironisini uyarlamamak kaydıyla!

Milli eğitim, özel okul patronuna, sağlık, özel hastane patronuna, hazine ve maliye Saray’ın damadına teslim edildi. Gerçi devlet özelleştirmelerin hız kazandığı, neoliberal dalganın yüksek olduğu bir dönemde zaten eğitimden, sağlıktan, ücretsiz kamusal hizmetlerden elini çekmiş, buralar kademeli olarak paralı hale getirilmişti. Şimdi zirve -Tramp diğer yanda ayrı bir zirve!- noktasına varıldı. Devlet benim işim asker, polis, özel güvenlik demişti, patronlar da buna, diğer bütün alanlar benim, güvenliğinizle de beni daha iyi koruyun yankısı ile yanıt verdiler. Zaten OHAL’de onların korunması için değil miydi?

Erdoğan yıllardır “Devletin şirket gibi yönetilmesi gerektiği”ni söylüyordu. Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak şimdi: “Özel sektör mantığıyla çok daha hızlı hareket eden, aktif yönetim dönemine girecek bir Türkiye var... Piyasa ekonomisi kuralları içinde küresel sistemle daha entegre bir ilişki içine gireceğimiz süreci yaşayacağız” (Devir teslim töreninde yaptığı konuşmadan) diyor. Bu sözlerin uluslararası tekelleri ve onun yerli iş birlikçilerini ne kadar rahatlatacağını bilemeyiz, ama ekonomik krizin emarelerinin her geçen gün biraz daha derinleştiği ülkemizde işçi ve emekçi halk için yaşamı daha da çekilmez hale getireceği kesin.

Şunlara bir bakalım: Türk lirası son üç ayda yüzde yirmi devalüe -değer yitirdi- oldu. Eski Türkiye’de bu hükümetler tarafından ilan ediliyor ve krize girildiği kabul edilerek yeni “kemer sıkma” politikaları uygulanıyordu. Sadece bu değil enflasyon yüzde on beşin üzerine tırmanmış durumda. Eğer bugün fabrikalar hâlâ çalışıyor, bankalar kepenk indirmiyorsa bu onların hâlâ borçlarını çevirebildikleri içindir. Yarın yeterli döviz bulunamazsa üretim de durur. Çünkü üretim de büyük miktarda ithal edilen ara tüketim maddelerine bağımlıdır ve emperyalizme bağımlı bir ülkede krizin dışarıya çöküntü halinde vurması bu olguların ortaya çıkması ile gerçekleşir.

Bir yanda gelişmeler böyle seyrederken diğer tarafta işçi ve emekçi halkın  yaşam, geçim ve çalışma koşulları giderek ve hızla kötüleşiyor. Bu durumun düzelebileceğine ilişkin işaretlerin olmaması bir yana, bunların her geçen gün daha da kötüleşeceğinin tüm belirtileri ortaya çıkıyor. Ama diğer taraftan “piyasa kuralları içinde” yabancı ve onların iş birlikçilerine ve yerli tekellere yeni teşvikler, indirimler yapılıyor, hurda ve kredi teşvikleriyle araba sanayii ve inşaat sektörü canlandırılmaya çalışılıyor.

Peki bütün bunlara karşın Meclisten bir umut var mı? Meclis, tek adam diktatörlüğünün ayıbını örten bir asma yaprağı gibi orada duruyor. Ülke geçmişte de Meclisten yönetilmiyordu, ama şimdi Meclis neredeyse bütünüyle laf cambazlığının yapılacağı bir mekana dönüşmüş durumda. Aslında yeni yönetimin halka verdiği mesaj şu: Benimle mücadele etmek istiyorsan iş yerinde, fabrikanda, mahallende, okulunda, sokağında alanında gücünü göstereceksin! Meclisteki ilerici güçler bunların sesi olabildikleri ölçüde etkinliklerini artırabilecekler, kendilerine verilen oyların hiç olmazsa boşa gitmediğini kanıtlamış olacaklardır.

Genel olarak söyleniyor: Evet ülke yeni bir “döneme” girmiştir. Ama bu “yeni dönem” eski sınıf ilişkilerinin, eski hesapların yürürlükte olduğu, işçi ve emekçi halkın taleplerinin karşılanmamış olarak orta yerde durduğu, buna karşın sermayenin ve devletin tek adam şahsında temsil edildiği, güçlerini merkezileştirdiği ve yoğunlaştırdığı bir dönemdir. Gerçekler bu “yeni dönemin” sert mücadelelerle dolu bir dönem olacağını açıkça ortaya koyuyor. Masallar genellikle mutlu sonla biterler. Ama bu mutlu sonu sağlayan çoğunlukla kabul edilmemiş iyi kalpli bir prens, sürgüne gönderilmiş eski kral, bazen göklerin işe karışması, veya o dönemde güç sahibi başka bir kişidir. Ama bugün gerçek yaşamda mutlu son isteniyorsa, bunu sağlayacak olan tek güç, bütün mücadele ve örgüt biçimlerini başarıyla kullanma yeteceğiyle hareket etmesi gereken işçi ve emekçi halkın gücüdür.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et