‘Kim kazandı’ meselesi (3)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Geride bıraktığımız seçimin ardından hemen herkes ken-dince şu ya da bu minvalde laflayıp yorum yaparken, “Kambersiz düğün olmaz” kuralınca ben özüm de bir müddetten beri bu köşeden sana özel ulak postaladığım satırlarımla bu sorunun cevabını aklım sıra bulmaya çalışıyorum.
“Kim kazandı...”
Geçen mektubumda belirttiğim gibi, kimilerine göre seçim sandıklarına koşar adımlarla gidip hayli yüksek bir katılım oranıyla oylarımızı “özgür irade”mizle kullanırken, bunu, bu imkanı sağlayan demokrasimiz, bu işin asıl kazananıydı...
Aslında kağıt üzerinde, daha da doğrusu yasalarımızın anası niteliğindeki anayasamızın hepsi de birbirinden cafcaflı maddeleriyle donatılmış bilumum metinlerine bakılırsa; “demokratik, laik, sosyal” bir “hukuk devleti”yiz ama iş dönüp dolaşıp nihayetinde güncel yaşamımıza gelip dayandığında, görünen manzara o ki, hesapça yere göğe sığdıramadığımız anayasamızın yanı sıra, keza onun gölgesindeki demokrasimizin hali ahvali de tıpkı çift hörgüçlü develerin kamburundan farksız!
Nitekim bir taraftan seçime katılım oranının yüksekliğinden dem vurup, bunu da demokrasi adına artı puan olarak kayde-derken, diğer yandan da “cumhur” ya da “millet” adlı bu ittifaklardan herhangi birine bulaşmadan, dahası da seçim sistemimizin utancı olan yüzde onluk baraj engelini amiyane deyi-miyle iplemeyip, bir bakıma aşılması neredeyse imkansız olan bu Majino Hattı’nı altı milyonu aşkın oylarıyla delik deşik edip, böylece milletin yüce Meclisine milletvekili sayısına göre üçüncü parti olarak katılanların yanı sıra, ayrıca onları oylarıyla destekleyen vatandaşların her biri, kimi muktedirler tarafından birer “vatan haini” namıyla damgalanıyorsa, demek ki bu “sözde” demokrasi yolunda aldığımız mesafe bir arpa boyu!
Öyle ya da böyle görünen köy kılavuz istemez misali bu bapta arpa, darı, ya da zürafa boyu yol aldığımız ayan beyan ortada! Çünkü demokrasinin öncelikli kuralı gereğince, sandıklardan çıkan oylara, aynı şekilde de seçmenlerin damgalı, mühürlü iradelerine koşulsuz saygı duyup, bunun aksini düşünmek bile abesle iştigal olduğuna göre, ehh o zaman falan veya feşmekan partiye oy veren vatandaşların kimilerini hain, bölücü hatta neredeyse safkan “düşman” bellemek neyin nesi zo!
Altı milyon vatandaşın oylarını şu veya bu nedenlerle küçümseyip, burun kıvırıp, hatta sanki birer “cılk yumurta” gibi değerlendirmeyi kendilerince hak belleyen kimi “muhterem zevat”ın, sandıklara yansıyan bu oylar karşısında eyvallah edip şapka çıkarmaları gerekirken, bunun yerine mırın kırın etmek her şeyden önce demokrasinin bizatihi ruhuna aykırı değil mi ka yavrum!
“Kim kazandı...”
Memleket sathındaki tüm ana yollar boyunca birbirinin peşi sıra uzayıp giden elektrik direklerinde, üst geçitlerde, yüksek binaların tepelerinden sarkan devasa bez afişlerde, kısacası hemen her tarafta daha düne kadar titri, lakabı, unvanı “cumhurumuzun reisi” iken, şimdilerde “başkan”lık koltuğuna kurulup oturan zatı şahanelerinin güleç yüzlü, kibar bakışlı portresinin dalgalandığı bu bizim diyarlarda “başkan”ımızın yanı sıra, keza milletçe hepimiz kazandık çok şükür!
Öyleyse?
Öyleyse dün olduğu gibi, bundan kellim de başkanımızın önderliğinde aynı “dava”, aynı “istikamet” doğrultusunda “milli ve yerli” adımlarımızla rap rap rap aynı minvalde yola berdevam Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30