İstanbul'a bakmak - 3
İstanbul’ a bakarak sorular sormayı sürdürüyorum. Yanıtı yarıda kalan sorum şuydu: Bu gökdelenlerin, oturanlarının da, yöreleriyle bağları olduğu söylenebilir mi?
Yanıtım: Hayır!
Daha önceleri de yazdığım gibi, karaltıları Sultanahmet camisinin minarelerine karışan Zeytinburnu’ ndaki üç gökdelenin, yöreleriyle kültürel bağlantıları olduğunu kim söyleyebilir?
Gökdelen dışından örnek mi istiyorsunuz? Daha önce de yazdım ya… Kabataş’a kondurulmağa çalışılan martı kültürümüzle alay etmek değil de nedir?
Gecekonduların arasından fışkıran gökdelenler neyi söylüyorlar? Gecekondularda oturanlarla gökdelende oturanların sosyal- kültürel bağlantılarını mı?
Bir başka soru: Bu yapıların tasarım ilkelerinde biçim işlevden önce gelmiyor mu?
Yanıtım: Elbette öyle!
Oysa bizim halkımızın yapılarında işlev biçimden önce gelir. Daha doğrusu ‘biçim işlevden ayrılamaz’ Nazım Hikmet’in deyişiyle. Bu Mimar Sinan’ın mimarlığında da böyleydi. Çağdaş mimarlığın doğuşunda da böyle…
Uluslar arası değerleri olan mimarların, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde (1928 de) saptadıkları ilkelerden biri de bu idi. Tüm yörelerde halk yapı sanatımızın yüzyıllardır doğaçtan uyguladığı ilke de bu…
Bu yapılar tutumlu mu, ekonomik mi? Böyle oldukları söylenebilir mi?
Yanıtım: Hayır!
Satış tutarlarına bakın anlarsınız…
Bir başka yaşamsal soru: Bu yapılar esnek mi?
Yanıtım: Elbette değiller…
Bundaki suçu da betona yüklerler. Bu yapılar katıdırlar. Değişikliğe ayak uyduramazlar… Bir insanın yaşamı boyunca olacak değişimlere bile ayak uyduramazlar… Çocuk babanın yaptığının içinde oturmağa zorunludur. Oysa beğenileri seçmeleri değişmiştir. Böyle bir esnekliği arama isteğinde bile değildirler.
(sürecek)
Evrensel'i Takip Et