27 Temmuz 2018

Hükümetin faiz açmazı

Hafta içinde piyasaların gözü para politikası kurulundan çıkacak faiz kararına çevrilmişti. Piyasa beklentisi olarak 100 baz puanın üzerinde bir faiz artırımına işaret ediliyordu ki, Merkez Bankası faizleri değiştirmeyeceğini açıkladı. Kararın hemen ardından TL cinsi varlıklarda sert bir satış dalgası yaşandı.  

Hükümetin bugüne değin faiz konusundaki çelişkili söylemleri, Erdoğan’ın kimi zaman Merkez Bankasıyla kimi zaman kendi bakanlarıyla tartışmaya varan sert çıkışları ekonomiye pahalıya patladı.  Nihayetinde politika faizi nisan ayının sonundan bugüne 500 baz puan yükseltildi ama kısa süreli toparlanmalara rağmen TL’nin değer kaybı sürdü. Hükümet ve Merkez Bankası zamana yayarak yapabileceği müdahaleleri kısa sürede sert bir şekilde yaparak piyasalarda sert dalgalanmalar yarattı. Spekülatörlere alan açtı.

Ne var ki, gün geçtikçe hükümetin hareket alanı daralıyor. TCMB tarafından son açıklanan verilere göre 11 Mayıs-13 Temmuz tarihleri arasında bankalarca açılan kredilere uygulanan ağırlıklı kredi oranlarında yüzde 6’yı aşan artışlar yaşandı. Taşıt kredilerinde ortalama faiz oranı yüzde 24’ü aşarken, ihtiyaç kredilerinde yüzde 25’e dayandı. Ticari kredilerde ortalama faiz yüzde 24 olurken, uzun zamandır tek hanelere düşürüleceği müjdelenen, takibe düşme oranı en düşük kredi türü olan konut kredilerinde ise yüzde 15.8’leri buldu. Özellikle ticari kredilerdeki artış yüzde 6.5’in üzerine tırmandı. Mayıs sonu itibariyle bankalar tarafından açılan kısa vadeli işletme kredilerinin toplamı 173 milyarı buluyor. Bunun sadece 6.5 milyarı döviz cinsi krediler. KOBİ’ler büyük ölçüde yerli para ile borçlanıyor ve kredi faizlerindeki sert tırmanış borç servisini günden güne zorlaştırıyor. Faiz artırımı konusunda hükümetin ve Merkez Bankasının işini zorlaştıran başlıca etken bu. Geçtiğimiz sene KGF kredileri kısa süreli bir rahatlama yaratmıştı bu cephede. Ama bir kez daha tekrarlanması, gerek kamu kesimi, gerekse de bankacılık sistemi açısından çok daha büyük sorunlara yol açacağı için mümkün görünmüyor.

Faiz artışı ferdi krediler açısından da büyük önem taşıyor. Halihazırda otomotiv sektöründe sert bir daralma göze çarpıyor. Otomotiv Distribütörleri Derneğinin verilerine göre haziran ayında satışlar bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 39 azaldı. Burada elbette kur hareketlerinden kaynaklı fiyat artışları büyük rol oynuyor. Taşıt kredisi faizlerindeki tırmanış ise talebi baskılayıcı bir diğer unsur olarak devreye giriyor.

Kredi faizlerinin büyük önem taşıdığı bir diğer piyasa ise emlak piyasası. Geçtiğimiz haziran ayında hükümetin seçim öncesi devreye soktuğu önlemlerin (faiz ve fiyat indirimi) etkisiyle konut satışlarında yüzde 20’leri aşan bir büyüme yaşanmıştı. Önümüzdeki aydan itibaren burada da faizlerdeki tırmanışın etkisini görmeye başlayacağız.

Döviz cephesinde ise ekonominin yumuşak karnı dış borçlar. Bugün vadesine bir yıldan az kalan dış borçların toplamı 180 milyar doları buluyor. Bu miktarın 149 milyarı özel kesime, 66 milyarı ise finansal olmayan kuruluşlara ait. Özel sektörün yurt dışından sağladığı kredi borcunun vade dağılımına bakıldığında ise özellikle eylül-ekim aylarında 15 milyar doları bulan bir geri ödeme göze çarpıyor. Bu da bize sonbahar aylarından itibaren kurdaki tırmanış eğiliminin güçleneceğini gösteriyor.

Görüldüğü gibi hükümetin işi bundan böyle daha da zorlaşacak. Para politikası cephesinde hareket alanı günden güne daralıyor. Bu durumda kur istikrarı açısından iki seçenek ön plana çıkıyor. İlki Batı ülkeleriyle ilişkileri onararak ülkeye yabancı sermaye çekmek. Bu yönde adımların seçimin hemen ardından atılmaya başlandığını görüyoruz. Karşı taraftan ne kadar karşılık bulacağını hep birlikte göreceğiz. İkincisi ise son dönemde iyiden iyiye gevşeyen bütçe disiplinini sağlamlaştırıcı tedbirler almak. Burada da en büyük engel yaklaşan yerel seçimler olacak.

Evrensel'i Takip Et