Filistin ve Kürtler, Netanyahu ve Erdoğan!
Fotoğraf: Envato
İsrail Parlamentosunun İsrail ve işgal ettiği toprakları sadece Yahudi toprağı ilan eden ırkçı ‘Ulus Devlet Yasası’na tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İsrail Parlamentosunda kabul edilen Yahudi ulus devlet kanunu İsrail’in en siyonist, faşist ve ırkçı devlet olduğunun ispatıdır” dedi. Açıklamasının devamında dünyayı felakete uğratan Hitler’in ruhunun bazı İsrailli yöneticilere sıçradığını söyleyen Erdoğan, bölgenin (Ortadoğu) en mazlum halkı olan Filistin halkının yanında olmaya devam edeceklerini de belirtti.
Erdoğan’a yanıt veren İsrail Başbakanı Netanyahu “Erdoğan Suriyelileri ve Kürtleri katlediyor ve binlerce vatandaşını hapse atıyor. Bu büyük demokratın Yahudi Ulus Devlet Kanunu’na eleştirisi bizim için iltifattır” dedi. Netanyahu, ayrıca İsrail kanunlarının bütün vatandaşların eşit haklarını korurken Erdoğan yönetiminde Türkiye’nin karanlık bir diktatörlüğe dönüştüğünü söyledi.
Yani Erdoğan’ın İsrail’in Filistinlilere zulüm uyguladığı eleştirilerine Netanyahu, “Siz de Kürtlere zulüm uyguluyorsunuz” diyerek yanıt veriyor.
Peki, hangisi doğru söylüyor?
Bu sorunun yanıtını vermek için Filistin ve Kürt meselesinin tarihsel arka planına kısaca da olsa bakmak gerekiyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunun yaklaştığı günlerde savaşın galipleri İngiliz ve Fransız emperyalistleri bölgeyi (Ortadoğu) paylaşmak için planlar yapmaya başlamıştı. Bu dönemin en önemli planlarından biri de dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’ın adıyla anılan ‘Balfour Deklarasyonu’dur. 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu, İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini ilan ediyordu. Bu tarihten sonra Filistin’de Yahudi yerleşimi başlamış ve 1948’de İsrail devleti kurulmuştu -ki, İsrail devleti, 1948’den bugüne sınırlarını genişletmek için Filistin’e yönelik işgal saldırılarını sürdürüyor.
İngiliz ve Fransızların 1916 tarihli gizli Sykes-Picot Anlaşması ise, bugün Kürtlerin yaşadığı toprakların dörde -Türkiye, Irak, Suriye ve İran- bölünmesini öngörüyordu. Savaştan sonra ‘barışçıl çözüm’ adına ilan edilen Wilson İlkelerinde ‘Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’na yer verilse de bu ilke sadece galip emperyalistlerin çıkarlarının söz konusu olduğu alanlarda uygulandığı için Kürtler unutuldu. Dolayısıyla yeni kurulan ülkelerde-Türkiye-Irak ve Suriye-Filistinliler gibi bu coğrafyanın en eski halklarından biri olan Kürtlerin ulusal varlıkları yok sayıldı. Bugün ‘Kürt sorunu’ olarak adlandırdığımız Kürtlerin bir ulus olarak varlığının ve ulus olmaktan kaynaklı haklarının tanınması sorunu, Filistin sorunu gibi çeşitli evrelerden geçerek bugüne geldi.
Sonuç olarak Filistin ve Kürt sorunları, emperyalist politikaların yol açtığı ve emperyalistlerin politikalarını sürdüren rejimler eliyle yüz yıldır devam eden/ettirilen iki önemli sorundur. Filistinliler ve Kürtler bu bakımdan aynı kaderi paylaşan iki mazlum halk/ulus olarak nitelendirilebilir.
Gelelim Netanyahu ve Erdoğan’a…
Siyonist İsrail, Filistinlilere karşı uzun süredir saldırgan-işgalci bir politika izliyordu. Ancak son çıkarılan yasa bu gerici politikayı yeni bir boyuta taşıyor ve Filistin-İsrail arasında olası bir çözüme kapıları tamamen kapatıyor.
Ancak Türkiye’deki Erdoğan rejiminin de Kürt sorunundaki politikasının daha parlak olmadığı da ortada. “Çözüm süreci”nin sona erdirilmesinin ardından içeride ve dışarıda baskı ve şiddete dayalı bir politika sürdürülüyor. Bu politika sorunu çözmediği gibi sınırların ötesinde de (Suriye) içinden çıkılmaz bir hale getirdi. İktidar Kürtlere “Neyiniz eksik?” diyor ama bu ülkenin anayasasında “Ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” (Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil) diye yazıyor.
Dahası da var. Netanyahu, Kürtler söz konusu olunca Kürtlerin ne kadar mazlum bir halk/ulus olduğundan dem vurmaktan geri durmuyor. Mesela Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ‘bağımsızlık referandumu’nu en açıktan destekleyen ülke, Filistinlilerin topraklarını işgal edip zulüm uygulayan İsrail’den başkası değildi. Kürtlerin bağımsızlık referandumuna karşı İran ile birlikte en sert tutum alan ve referandumdan sonra Kürtlerin kazanımlarının elinden alınmasını destekleyen Türkiye’deki iktidar ise, Filistin söz konusu olunca İsrail siyonizmine karşı mazlum Filistin halkının yanında olduğunu söylüyor.
Filistin ve Kürt sorunu, bölgenin yüz yıldır çözülemeyen iki temel sorunu. Filistin’e karşı saldırı ve işgal politikasını sürdüren İsrail, Kürtlere gelince ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını hatırlıyor. Elbette bu destek de nedensiz değil; çünkü İsrail, Kürtlerle iş birliğinin bölgede kendi karşıtı rejimleri zayıflatacağı hesabını yapıyor. Türkiye’deki iktidar, Filistin davasını desteklemeyi “bölgesel lider/İslam dünyasının lideri olma” iddiasının bir parçası olarak görüyor. Ama iş Kürtlere gelince, ülke içinde de sınırların ötesinde de yüz yıldır çözümsüzlükten başka bir şey üretmeyen baskı ve şiddet politikalarında ısrar ediyor.
Öyleyse sorumuzun yanıtını şöyle verebiliriz: Her iki lider de kendi muhatabı olduğu sorunun çözümüne yanaşmıyor ama mesele karşıtının yaptığı zulmü eleştirmek olunca doğruları söylemekten geri durmuyor!
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30