04 Ağustos 2018 00:07

Hocalarımıza saygı

Hocalarımıza saygı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir haftalık ayrılıktan sonra buluşmanın hoşluğunu yaşarken, bugün, maalesef, iki değerli hocamızla ilgili hüzünlü bir yazı yazıyorum. Bir hocamız, yaşamın olağan çizgisinde yaşama veda ederken bizi derinden hüzne boğdu. Diğer hocamız ise, yılların birikmiş kinin bedelini olağanüstü dönem uygulamasında ödercesine içimizi incitti, derinden yaraladı.

88 yaşında aramızdan ayrılan “Efsane Dekan” unvanlı Cevat Geray Hoca salt Siyasal Bilgilerin, yani Mülkiyenin hocası değildi, Hoca tüm üniversite camiasının efsane hocası idi. 1970’lerin ikinci yarısı olayların yükseldiği dönemdir. Salt 1977-82döneminde icra edilmiş dekanlık görevinin hocaya “Efsane Dekan” unvanını kazandırdığını düşünmek doğru olmaz. Zira böylesi sıcak dönemde Mülkiye gibi fevkalade önemli bir fakültede arkadaşları tarafından dekan olmaya layık görülmek ve bu denli elektrikli dönemi kazasız atlatmak hocanın insani ve yönetsel olağanüstü niteliklerinin kanıtıdır. Üniversitelerin yukarıdan merkezi denetime alındığı ve yöneticilerin atandığı meşum YÖK sisteminin henüz devreye girmediği yıllarda Cevat Hocanın kendini pazarlama sistemi ile dekan olmadığı, arkadaşlarının Hocayı o makama getirdiği aşikardır. Gücün alındığı yer meşru ve makbul olduğunda, yönetici de o denli güçlü ve makbul olur. Ne diyelim ki, geleneklerimize uyarak, Doğramacının da ruhu şad olsun!

Sağ-sol çatışmasının başat olduğu dönemde hocalar belli-belirsiz sosyal sınavdan geçiyordu. Polisin koridorlarda nöbet tuttuğu, hatta zaman zaman bizzat derslere dahi girdiği yıllarda eylemci guruplar tarafından sınıftan çıkarılmamış hoca unvanı çok nadir hocaya nasip olmuş önemli bir hocalık göstergesi idi. Sayıları az da olsa, yansız(!) görüntü altında ders işlerken yanlı ideolojilerini açıkladığının dahi farkında olamayan hocalar talebenin tepkisine maruz kalıyorlardı. Aynı kulvarda gezinen, bilimsel eda takınarak(!) karşıt görüşlülere tepkili yaklaşan hocaların ise vay haline!    

Cevat Hoca ile, pek sık olmamakla beraber, bazı seminer ve panellerde birlikte olduk, Hocayı zevkle dinledim ve fikirlerinden fevkalade istifade ettim. Hocanın bilime ve insana yaklaşımı, nezaketi ve kadirşinaslığı, seyrek karşılaşmama rağmen, beni çok derinden etkiledi ve bana örnek oluşturdu. Bu bakımdan rahmetli hocaya çok şey borçluyum! Bu acı kader karşısında hocama rahmet, ailesine, talebelerine ve tüm Mülkiye camiasına başsağlığı diliyorum!

Uğradığı haksızlıklar ve açıklanamaz süreçlerle içimiz acıtan ikinci değerli hocamız Prof. Onur Hamzaoğlu’dur. Onur hoca ile dostluğumuz oldukça gerilere gider. Kocaeli Üniversitesinde birkaç kez hocanın tertiplediği seminer ve panellere katıldım. Hoca ile birlikte Anadolu’nun bazı kentlerinde seminerler yaptık, Hatay’ın ünlü künefesini birlikte tattık ve ünlü müzeyi birlikte ziyaret ettik. Daha birçok etkinliklerde birlikte olduğumuz Onur Hoca, ismi ile müsemma bir bilim insanı olarak hepimizde derin yer edindi.

Ne var ki, Onur Hoca çok ciddi bir suç işledi! Dilovası bölgesindeki sanayi atıklarının bölgede ciddi kanser riski yarattığını bilimsel olarak kanıtlayarak, bölge sanayi patronlarının menfaatine çomak sokmuş oldu! Olacak iş mi; zaten oradaki fabrikaların patronları orada oturmuyor, kirlilikten olumsuz etkilenmiyor; emekçilere ve halka gelince, insanlar kanser ya da başka şekilde nasıl olsa öleceklerdi; takdire karşı gelinebilir mi! Ama Hoca, bu işi akademik görev edindi.Düşündü ki, bulguların ortaya koyulmasından sonra halkın sağlığını koruma adına ilgili kamu makamları harekete geçecektir. Beklenirdi ki, üniversitesi Hocanın bulgularının arkasında dursun, kamu otoriteleri de soruna çare üretsin. Kaldı ki, Hoca işletmelerin kapatılmasından da yana olmayıp, sadece kirliliği önleyecek ek önlemlerden söz ediyordu.  Heyhat! Biz hayal eleminde yaşıyormuşuz! Üniversite de, kamu otoriteleri de hocanın arkasına düştü. Gerçi davalardan olumlu sonuçlar alındı, ama anlaşılan o ki, konu kapanmamış!

Onur Hoca da hiç rahat duramadı, bir de “barış imzacıları” kervanına katıldı. Bu süreçte KHK’lı dostlar Kocaeli’de kendi gayretleri ile bir sürekli eğitim etkinliği gerçekleştirdi ve açılış dersine nezaket gösterip beni çağırdılar. Açılışta yaptığım konuşmayı bugünkü gibi hatırlıyorum. Konuşmamda, Avrupa’nın en güçlü üniversite geleneği olan Almanya’nın1933 Hitler uygulaması sonrasında, aradan yarım asırdan fazla zamanın geçmiş olmasına rağmen, hâlâ kendini toparlayamadığını paylaşmıştım.

Üniversite hocası toplumsal çıkarı güder; çünkü, toplum tüm kaynaklarını seferber ederek yetiştirdiği hocadan sanayinin çıkarlarını, tarikat vb. dinsel baskı guruplarının taleplerini ve siyasi çevrelerin görüş ve çıkarlarını elinin tersi ile iterek, salt toplumun çıkarını gözetmesini talep eder. Bundan dolayıdır ki, gerçek hoca sermaye, dinsel çevreler ve siyasi erke karşı bağımsızlığını savunan, toplumsal çıkar adına özgürlüğüne düşkün tiptir, çünkü bu bir toplumsal taleptir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa