'Demokratik bir ülkeyiz' meselesi (1)
Fotoğraf: Envato
Kirvem
Demokratik, sosyal hukuk devletimizde yürürlükte olan yüzde onluk baraj sistemiyle her defasında milletçe sandıklara koşup, akabinde de kullandığımız oylar sayesinde
“milli irade”mizin koordinatlarını belirtip, böylece vatandaş kimliğimizle bu önemli görevimizi yerine getirdiğimiz malum!
Arada bir askeri darbelerle veya entipüften nedenlerle rayından çıkan, yalpalayıp duran demokrasi çarkımızın zaman zaman içine düştüğü olumsuzlukların eninde sonunda dönüp dolaşıp nihayetinde halkımızın hanesine fatura edildiği ne yazık ki yine bilinen bir gerçek!
Ellili yıllardan itibaren tepeden inme, amiyane deyimiyle yalapşap kapımızda bulduğumuz “demirkırat”la tanışınca, yediden yetmişine varıncaya kadar hep birlikte bayram ettik ama davul zurna eşliğinde neden bayram yaptığımızı da bir türlü bilemedik!
Anlayamadık, bilemedik zira uğrunda hiç bir emek sarf etmeden birdenbire lügatımıza giren “demirkırat” sayesinde yurt sathında her şey eskisine göre çok daha iyi olacağını, her vatandaşın kendi özgürlük sınırlarının başkalarının eşiğinde son bulacağını, kısacası henüz tadı, kıvamı, lezzeti hakkında doğru dürüst bir bilgimiz olmayan bu “demokrasi çorbası”ından tüm yurttaşların bol kepçeyle nasipleneceğini hayal ettik ama evdeki hesaplarımızın çarşıya uymadığını çok geçmeden anladık!
Gavurca adıyla “demokrasi” ya da Misakı milli sınırlarımız dahilinde ilk andan itibaren “demirkırat” diye nitelenen bu idare tarzının “nimet”lerinden yararlanmayı umarken, bunun yerine ne ummuş, neler bulmuştuk acaba?..
Demokrasi şalvarının halkımıza bol geldiğini kendi paşa gönüllerince belirleyen halis muhlis kimi haki üniformalı “vatan evlatları” başlı başına birer terzi kesilip, böylece ellerindeki makaslarla demokrasi şalvarını neredeyse on yılda bir sil baştan kesip, biçip, dolayısıyla milletimizin başına her şeye maydanoz “şalvarcı başı” kesildiler...
Sonra?...
Sonra yaklaşık yetmiş yıldan beri bazen çiftetelli, bazen çayda çıra, bazen horon teperek, kılıç kalkan veya zeybeklerle bir taraftan hesapça “demokrasi şölenleri” sürdürürken, diğer yandan isot misali acı gerçek şu ki; gele gele bugün bu saat ne yazık ki hâlâ demokrasiden yana sadece “fakir” değil, aynı zamanda “gariban” bir ülkeyiz...
Çünkü demokrasi kültürünün huni yardımıyla kulaklardan şıpınişi dolmadığı gibi tam aksine bir zihniyet meselesi olduğunu, bunun yolunun da öncelikle fırınlar dolusu tayın, lavaş, pide veya tandır ekmeği tüketmekten geçtiğini, yani bu bapta emek harcamadan, terleyip alın teri dökmeden “lokma piş, ağzıma düş” tekerlemesiyle yola çıktığımız bu demokrasi ya da namı diğeriyle “demirkırat” yolculumuzun bunca yıllık mazisi ayan beyan kabak gibi ortadayken, hâlâ ele güne karşı mangalda kül bırakmadan demokratik bir ülkeyiz diye üfleyip duruyoruz ama nafile!
Neden?
Nedenini istersen haftaya konuşalım Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30