6 Ağustos 2018

ABD'nin yeni Ortadoğu planı: Arap-Sünni NATO'su

ABD ve İran arasındaki gerilimin tırmandığı son günlerde Sünni-Arap NATO’su olarak adlandırılan bir askerî gücün oluşturulması konusunda yeni gelişmeler yaşanıyor. S. Arabistan’ın öncülüğünde 6 körfez ülkesinin yanı sıra Mısır ve Ürdün’ün katılımıyla bir Sünni-Arap askerî gücünün oluşturulması, geçtiğimiz yılın Mayıs ayında ABD Başkanı Trump’ın, S. Arabistan’a yaptığı ziyaret sırasında gündeme gelmiş olsa da o dönemde ABD, böylesi bir adım için daha erken olduğu görüşünü savunmuştu. Son günlerde ABD’li ve Arap yetkililerden yapılan açıklamalarda “Ortadoğu Stratejik İttifakı” (Middle East Strategic Alliance-MESA) adı verilen bu plan için 12-13 Ekim’de Washington’da bir zirve yapılacağı belirtiliyor. ABD’li yetkililerin üzerinde birkaç aydır çalıştığı belirtilen plan, “ülkeler arasında füze savunması, askerî eğitim, terörle mücadele ile bölgesel ekonomi ve diplomatik bağların güçlendirilmesi gibi konularda işbirliği yapılması”nı öngörüyor.

Bu planın amacını/amaçlarını tartışmaya geçmeden önce birkaç hatırlatma yapalım.

2015’te nükleer faaliyetlerinin denetlenmesi karşılığında İran’a yönelik ambargonun kaldırılması konusunda BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimî üyesi (ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere) ve Almanya’nın katılımıyla (P5+1) bir anlaşma imzalanmıştı. O zaman ABD Başkanı olan Obama’nın bu anlaşmayı imzalamasına en büyük tepki İsrail ve S. Arabistan’dan gelmişti. İsrail, bu anlaşmayı “İsrail’in varlığı için bir tehdit” olarak nitelemiş ve S. Arabistan ise anlaşmanın, İran’ı bölge (Ortadoğu) için daha büyük bir tehdit haline getireceğini söylemişti. Başkan olduktan sonra bu anlaşmayı “kabul edilemez” ilan eden Trump, ilk yurt dışı ziyaretini S. Arabistan’a yapmış ve Kral Selman’la 110 milyarı doğrudan olmak üzere 350 milyar dolarlık bir silah-askerî işbirliği anlaşması imzalamıştı. Nihayetinde İran’ı “terörist devlet” olarak gören Trump, Mayıs 2018’de P5+1 anlaşmasından çekildiğini açıkladı.

Bu gelişmelerle birlikte ele alınması gereken bir diğer önemli gelişme de S. Arabistan Veliaht Prensi Muhammed’in “ılımlı İslam çizgisine geçtiklerini ve aşırılıklarla mücadele edeceklerini” söylemesiydi. “Ilımlı İslam” ilanı tıpkı Türkiye’de 2000’li yılların başlarında AKP-Erdoğan ve Gülencilerin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında iktidara getirilmesi sürecinde olduğu gibi Amerikan emperyalizminin çıkarlarına uyarlanmış bir İslam’dan başka bir şey değildi. Suudi Veliaht Prens’in “ılımlı İslam” ilanının bir sonraki adımı İsrail ile siyasi ilişkilerin normalleştirilmesi oldu. Prens Muhammed, İsrail’in kendi topraklarında egemen devlet olma hakkına sahip olduğunu ve dahası bölgede İsrail’le birçok ortak çıkarlarının bulunduğunu açıktan söylemişti.

Şimdi kısa adı MESA olan “Ortadoğu Stratejik İttifakı” planı ve hedefleri konusuna geçebiliriz.

Öncelikle bu planın etrafında bir araya gelen ülkeler, hedeflerinin İran olduğunu açıktan ilan ediyorlar.

Peki, neden İran?

Çünkü 2011’de başlayan Suriye’ye müdahale politikasının hedefi sadece Suriye değildi. Bu politika, Suriye rejimini devirerek destekçisi İran’ı kuşatmayı ve İsrail için bir tehdit olarak görülen Lübnan Hizbullah’ını da dayanaklarından mahrum bırakmayı amaçlıyordu. Ancak aksi bir şekilde, geçen süre içinde Suriye ile birlikte Irak, Lübnan, Yemen ve Bahreyn başta olmak üzere bölgede İran etkisi daha önce olmadığı kadar arttı. Bu nedenle Sünni-Arap NATO’sunun ilk hedefinin Şii İran olması şaşırtıcı değil. Çatışmanın mezhepsel görünümü ise en çok kendi çıkarlarını gizlemek isteyen emperyalistlerin işini kolaylaştırıyor.

Öte yandan ABD planının İran’ı durdurup yenilgiye uğratmaktan ibaret olduğunu düşünmek de yanıltıcı olacaktır. Çünkü Trump yönetimi için İran’ı durdurmak, aynı zamanda İran ile işbirliğini bölgedeki egemenlik/paylaşım mücadelesinde daha etkin bir pozisyon kazanmak için kullanan Rusya ve Çin’i de durdurmak bakımından büyük önem taşıyor. Dolayısıyla ABD, Sünni Arap rejimleri ve İsrail’i kendi çıkarları temelinde aynı eksende bir araya getirmeyi, Ortadoğu’da zayıflamaya başlayan hegemonyasını yeniden sağlamlaştırmak için zorunlu bir adım olarak görüyor.

Burada İsrail’in son dönemlerde Filistin’e yönelik artan saldırganlığının bu gelişme ve politikalardan bağımsız olmadığına da söylemek gerekiyor. Ancak yine de İsrail, Arap-İslam halklarının tepkisini çekmemek için büyük olasılıkla bu planın (MESA) “gizli ortağı” olarak kalmaya devam edecektir.

Sonuç olarak, Suriye’de “uzlaşmacı” bir tutum takınan Trump’ın bölgede daha büyük bir kapışmaya hazırlandığını şimdiden söyleyebiliriz. Daha önce bugün S. Arabistan’ın soyunduğu “Sünni İslam”ın liderliğine soyunmuşken beklenmedik sonuçlarla karşılaşınca dümeni Rusya ve İran’a kırmak zorunda kalan Erdoğan iktidarına değinmeden bitirmeyelim. Bu iktidarın “büyük ülke” olma ve emperyalist ülkeler arasındaki çelişkilerden yararlanma adına müdahaleci-yayılmacı politikada ısrar etmesi, asıl olarak emperyalistlerin bu iktidarı kendi politikalarına yedeklemesine ve ülkeyi bölgesel gerilim ve çatışma tehdidiyle yüz yüze bırakmasına yol açıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et