11 Ağustos 2018 00:15

Ekonominin sosyal alana duhulü

Ekonominin sosyal alana duhulü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyasal erkin devletleşerek, tarafgirleriyle bilinemez bir geleceğe uzanmaya amaçlanan birlikteliği, kurun ani ve durdurulamaz yükselişi ile sarsıntı alanına girmiş olabilir. Günümüze dek tarafgirlerin iktidar partisine yakınlığı, hatta yapışkanlığı sosyolojik doku etrafında şekilleniyordu. Geçmişle hesaplaşma, her hal ve durumda toplumu gerecek şekilde sanal düşman yaratarak tabanın tahkim edilmesi yoluyla iktidar ile tarafgir arasında sosyolojik alan oluşturulup, güçlendiriliyordu. Ülkede eğitimin durumu, medya haberlerinin ne denli yanlı ve güvenilmez olduğu, adalet mekanizmasının durumu vb gibi genellikle toplumun aydın kesimini ilgilendiren alanlarla fazla alakadar olmayan tarafgirlerin siyasete verdiği koşulsuz teşviki ile işler Batı ülkelerindeki rasyonellikten uzak süreçlerle ıkına sıkına rejim değişikliğine dek gelebildi.

Sebepleri herkesçe malum kur yükselişi artık sinyal vermeye başlayınca, seslerin kısıldığı döneme girmiş olduğumuzu görebiliyoruz. İşte, yazının başlığında işaret etmeye çalıştığım husus budur; politikaların olası sonuçlarını öngöremeyen rasyonel dışı toplumlar ancak sonucu idrak ettiklerinde olup biteni anlayabilmektedir. Evet, 2000 IMF-Derviş politikaları küresele serseri nakit bolluğu ile birleşerek ekonomiyi sanal uçuşa kaldırdı, ancak yakıtın bedeli düşünülmediğinden miadın dolacağı hesaba katılmadı. Bu bir proje idi, ancak ne halk ne de siyasetçiler bunu idrak edebildi! Metrolar, tüneller iyi hoş da, bunların bedelinin ödeme döneminde söz konusu alt-yapı üzerinde yükselecek maddi sermayeye kaynak bulunamayacaktı. Siyasetçinin hoşuna gitmeyen planlama denen araç potansiyel kaynakların zamanlar arası dağılımını düzenler. Siyasetçi planla değil, vitrine süslü mal koymakla ilgili idi. Ama bu ürünler aynı maliyetle kurulacak fabrika kadar ülkeye döviz sağlama potansiyeline sahip olamazdı. Amaç günü kurtarmaktı; yarın bu halk yine olacak ve boğazına kadar battığı borcu ödemeye zorlanacak, fakat siyasetçi olmayacaktı! Eğitimin çökertildiği, know-how yatırımların arttırılmadığı, ihraç ürünleri içinde teknoloji yoğunluklu ürünlerde benzer ülkeler arasında sonunculuğa doğru kayıldığı bir dönemde taşa toprağa yapılmış yatırımlar nedeniyle girilen kriz kalkınma sancısı olarak nitelenemez. Kalkınmada öncü taş-toprak yatırımı değil, insan yatırımıdır. İnsan yatırımı konusundaki nefes kesen başarımız ise, son sınavlarda gençlerimizin sergilediği Çin Seddi efsanesi ile de yarışabilecek düzeydeki tablo ile ortadadır. Siyasal erki “Yer Çekimi Yasası” nı dahi yeni düzenlemelerle kaldırmaya muktedir gören halka referanduma gitmenin sonuçları böyle olsa gerek!

Ekonomi yüksek voltaj gibi iktidarları eritir. Ancak, bu bir sonuçtur. Ekonominin iktidarı eritme noktasına taşıdığı görüntü, bizzat iktidarın uzun yıllar boyunca gerçekleştirdiği icraatının olağan sonucudur. Keşke halkımız bu sonucu basiretle öngörüp, siyasi tercihini ona göre yapmış olsa idi, hem ülkeye, hem de bizzat iktidara ve başındaki yöneticilere tarihe geçecek bir iyilikte bulunmuş olurdu. Halkımızın böylesi davranmamasının tek sebebi, ekonomiyi ikinci plana atıp, sosyal alan içinde gezinerek siyasi kararını oluşturmasıdır. Oysa siyasi iktidarların birincil görevi ekonominin yönetimi ile ilgilidir. Siyaset bilimi açısından ekonomi temeldir, ancak destek amacı ile sosyolojik dokulardan da yararlanılabilir. Siyasete dincilik de dâhil sosyolojinin bulaştırılması, sömürü düzeninin sömürülen geniş halk kesimlerine sempatik gösterilmesine yönelik düzenbazlıktır. Ne var ki, veri üretim ilişkisinde halkın davranışı Marksist teoriye uygundur; aydınlar ve “yetmez ama evet”çi aymazlar hariç, davranışı nedeniyle halk sorumlu tutulamaz. Sosyalist partiler keşke aralarındaki kavgadan ya da halk düzeyinde anlamsız doktriner tartışmalardan vakit bulup, bu konularda halkımızı aydınlatabilselerdi halkımıza ve Marksizme daha yararlı olabilirlerdi.

Türkiye’de yürütülen politikalar ne salt sosyalistlere karşı kapitalist sistemin korunmasına ne de salt sermaye için alınması zorunlu olan önlemleri emekçilere yutturmaya matuf idi. Bir ülkede başta bürokrasi olmak üzere, eğitim, savunma, adalet, medya vb. hemen tüm kurumların işlevsizleştirerek tek irade emrine alınması, Fatih Kararnamesi mealindeki arkaik uygulama benzeridir. Ne var ki, ‘yaratılan usul’ e uydurulan bu usulsüzlük ciddi güven sorunu olarak karşımıza çıktı ve ekonominin muaccel olan yüzünü açığa çıkardı.Yönetim hataları, çoğu alan itibariyle ülke içinde, özellikle ekonominin yönetimi ve adalet alanları itibariyle de ülke dışında önemli güvensizlik sorununa neden oldu. Bu duruma bir de sıkışan küresel finans piyasalarını koyarsak, sonuç bundan başka olamazdı. Zira hemen tüm borçlar muaccel olmuş gibi, gelecek dönemler için de piyasadan döviz toplanmaktadır. Kısacası, böylesi ortamlarda oluşan para ikamesi, yani halk diliyle “dolarlaşma” olayının sebebini dışarıda arayacaksak, bunlar her kimse, öncelikle dışarının hamlesine alt-yapı oluşturan olağanüstü siyasi becerileri irdelemeliyiz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa