İşkence insanlık tarihinin en ağır suçu, insanlık için varlığının kendisi bir tehdit olarak görülmesi gereken ve o nedenle mutlak yasak olarak tanımlanmış bir suç. Her ne kadar gündelik hayatımızda “işkence” sözcüğünü insanların birbirine yönelttiği şiddet biçimlerinin ağırlığını göstermek için kullansak da, asıl faili ve bir yandan da önleyici mekanizmaları işletmesi gerekeni devlet olan bir eylem işkence. Çelişkili gibi görünse de, on yıllarca sürdürülen bir insan hakları mücadelesinin sonucunda Birleşmiş Milletler başta olmak üzere pek çok uluslar arası mekanizmanın devletlere yapmama, yapanları cezalandırma ve önleme sorumluluğu verdiği işkence suçunun işlenmeye devam edebilmesinin etkili araçlarından biri aynı devletlerin cezasızlık uygulamalarının yaygınlığı ve ülkeden ülkeye pek de değişmeyen, benzer yaklaşımları.

Türk Ceza Kanunu’nda iki madde var. Biri işkence suçunu, diğeri ise eziyet suçunu tarif ediyor. İşkence ile ilgili maddede suçu işleyen “kamu görevlisi” diyerek suç failinin kim olduğunu söylüyor, oysa eziyet suçunda bir failden söz etmiyor. İşkence suçunda cezayı ağırlaştıran etkenler varlığında özellikle de bu fiil ölümle sonuçlanmışsa ağırlaştırılmış müebbete varan cezalandırma öngörülürken, eziyet suçunda cezalar çok daha hafif. Adalet Bakanlığı’nın 2016 yılı resmi istatistiklerine göre TCK 94. maddeden yani işkenceden açılan dava sayısı 42 iken, eziyet suçundan açılan dava sayısı 340. Hatırlayacaksınız, daha önceki yazılarımda kolluk tarafından açılan karşı davaların boyutu ürkütücü idi, ancak bu yaklaşım da bir o kadar utanç verici. Eziyet kamu görevlisinin işlediği suçu kapsamamasına rağmen, yargı eliyle cezasızlık uygulamasının bir aracı olarak kullanılıyor.

Cezasızlığın bir başka uygulama biçimi ise işkencenin görünür olması için çaba gösterenlerin tehdit altında bırakılması. Dianna Ortiz Amerikalı bir kadın. Katolik Ursuline mezhebinden bir rahibe olarak Guatemala’da Mayaların yerleşim bölgesinde çocukların eğitimi için çalışırken kaçırılıp 24 saatin sonunda işkencecilerinin elinden kaçmayı başarmış. O sırada ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı “Blindfold’s Eyes: My Journey from Torture to Truth – Gözbağı’nın Gözleri: İşkenceden Hakikate Yolculuğum” başlıklı kitabını okuyorum bu ara. Kitabı yazabilmesi 13 yılını almış. Maruz kaldığı işkenceleri tedavi sürecinde tüm boyutuyla paylaşabilmesi için 6 aydan daha uzun bir zaman geçmiş, hiç kolay olmamış. Yolculuğu sırasında hem Guatemala hem de ABD devlet yetkililerinin tehditleri ile karşı karşıya kalmış. İşkenceyi belgeleyen hekimler de bu tehditlerden nasibini almış tabii ki. Yasadışı örgütleri destekledikleri suçlamasıyla baş başa kalan hekimlerden söz ettiği bölümü okurken, ne denli tanıdık geldiğini düşündüm bu hikâyenin. Dünyanın öbür ucunda işkence söz konusu olduğunda reflekslerin benzerliğini…

Onun için 699 haftadır çocuklarını arayan Cumartesi Annelerinin 700. haftada da yanlarında olmalı, işkencenin, işkencede kaybetmelerin karşısında durmalı ve bu suçun cezasız kalmaması için hep birlikte mücadele etmeliyiz.

İşkence hepimizi körleştiriyor. Gözbağının gözleri olmalıyız hep birlikte!

Evrensel'i Takip Et