Bayramları yaşatabilmek
Kim yaşatır bayramları? Elbette halklarını yönetmeye soyunanlar. Halkları ile barışık olanlar.Tasada sevinçte halklarının yanında olanlar, onlarla omuz omuza duranlar. “Delik demir icat oldu mertlik bozuldu” diyen Köroğlu’na gel de hak verme şimdi. Ben merkezciliğin ön aldığı günümüz anamal düzeninde dinsel bayramların da ulusal bayramların da tatile kaçmak dışında pek bir önemi kalmadı. Bir toplumda bireyler arasında sevgi bağları gevşemiş,empati yapabilme yeteneği körelmiş, kazanç hırsı,tüketim çılgınlığı tavan yapmışsa, o toplumda tedavisi güç bir hastalık başlamış demektir. İçerden çürütmeye başlar koca çınarı.İnsanlar, hırsın, şiddetin, nefretin, sevgisizliğin kölesi olurlar usul usul. Kendisiyle değil ölümlerle barışık yaşamaya başlar, Ahlak iflas eder. Böylesi toplumlarda insanın insana,insanın kendisini yönetenlere güveni kaybolup gider. Beraberinde koca bir ulusun gelenekleri, kültürü, onca zorluklardan geçerek yurttaşları ile içselleşmiş kazanımları da alıp götürerek…
Bayramlar derken bakın yazı nereye evrildi.Çünkü kişisel olarak bayramlarla sıcak değildir aram.Hele sokakları,bahçeleri, caddeleri kan gölüne çeviren Kurban Bayramı.Kadınlara çocuklara bir birimize gösterdiğimiz vahşet yetmezmiş gibi… Bir de emekçilere üzülürüm bayramlarda. Üç on para ek ücret tutuşturularak ellerine tatillerde çalıştırılan emekçilere. En çok da çocuk işçilere. Onlar ki çocukluğunu hiç yaşayamadan büyür ve karışırlar aramıza. Evet dostlar bayramılar insanların birbiriyle kırgınlıklarını giderdiği,küçük çocuklarını sevindirdiği. Büyüklerine sevgi ve saygı sundukları günlerdir. Aynı hassasiyeti ülkeyi yöneten iktidardan beklemek hakkımız diye düşünüyorum. Cezaevlerinde milletvekilleri, gazeteciler, düşün insanları, avukatlar kim bilir kaçıncı bayramlarını parmaklıklar arasında çocuklarından, ailelerinden uzakta geçiriyorlar. Onlara sunulacak en büyük bayram hediyesi özgürlüktür. Öyle sanıyorum ki böyle bir bayram hediyesi, ülkede iç barışı da sağlayacak, şu sıralarda Türkiye halkının en çok ihtiyacı olan birlikteliği ve huzuru da getirecektir. Düşünmeye değmez mi?
Yazıyı bir usta şairin dizeleriyle bitireyim, Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan “Demet”:
Çiçek bırakılan yerde kim sevinir
İlk önce toprağın nemi
Çiçek bırakılan yerde kim sevinir
Sarı otlar
Çiçek bırakılan yerde kim sevinir
Birikmiş yıldız ışıkları
Çiçek bırakılan yerde kim sevinir
Kokusu doğanın
Çiçek bırakılan yerde kim sevinir
Çocuğu savaşta ölen anneler.
Evrensel'i Takip Et