22 Ağustos 2018 23:09

Kurban ve dolar

Kurban ve dolar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fıkra bu ya, üçüncü dünya savaşı çıkar, ortalık yine kan baruttur. Baş Melek, tanrısına koşar. Efendim der, dünya hiç iyi değil. Rusya ile Amerika birbirine girdi. Tanrı, istifini bozmadan bir şey olmaz diyerek bir yandan öte yana döner. Baş Melek çekilir, beş dakika sonra yeniden gelir. Tanrım, Baltık ve İskandinav ülkeleri de savaşta. Tanrı, aynı umursamazlıkla, “Onlar halleder, beni karıştırmayın, siz de işinize bakın.” der. Baş Melek, soluk almadan girip çıkmayı sürdürür. Efendim İran, Suriye, Tacikistan, Nijerya, Belarus, Japonya, İtalya, Fransa, İngiltere, Papua Yeni Gine, Malta, Faroe Adaları, Çin ü Maçin derken Tanrı ilgisiz, hamağında serinlemeyi sürdürür.

Baş Melek, yine sayıp dökerken arada Türkler de deyince Tanrı, bir telaşla hamaktan fırlar ve Baş Melek’e buyurur: “Çabuk bana bütün kitaplarımı getirin.” Tevrat, Zebur, İncil, Kuran derken başlar kitapları birer birer yalayıp yutmaya. Baş Melek, şaşkın. Saygıyla eğilir. Bağışlayın beni efendim, der yeniden. Bütün dünya savaşa girdi kılınızı kıpırdatmadınız, Türkler de savaşta deyince neden harıl harıl kitap karıştırmaya koyuldunuz. Tanrı, yine telaş içinde, “Onlar şimdi bütün işlerini bana bırakırlar da ondan. Şu kitapları yeniden okuyayım ki yanlış bir şey yapmayalım.” yanıtını verir.

Bay E’nin şu ünlü “dolar tiradı” bu fıkrayı düşündürdü. Hani onların dolarları varsa bizim de halkımız, hakkımız, Allah’ımız var.” veciz sözünü. Tanrı’nın Türkleri tanımaması mümkün mü? Günde beş vakit, yetmedi gece gündüz, iradesini Tanrı’ya teslim eden, kulluğu özgürlük sayan yoksul “aldatılmış” Müslümanları... Böyle olunca ekonomiyi de Allah’a havale etmekten doğal ne olabilir ki? Hiç şaşırmadım.

Allah’ın işine karışılmayacağını ve hikmetinden sual eylenemeyeceğini çok erken yaşlarda öğrenenlerdenim. Gelenekler, göreneklerle törenler verdi bu “mistik bilgi”yi bana da. Çocukluğumda, gözleri yazmayla ya da tülbentle bağlanan kurbanlık koyunların yorgunluk ve çaresizlikle boynunu bıçağa uzatışlarına çok tanık oldum. Mahalle aralarındaki arsalarda büyüyen her çocuk gibi çocukluk travmalarımın en önemlisi de bu öldürme törenleridir. Alnıma sürülen kurban kanı hâlâ kurumadı.Vejetaryenliğimde çocukluğumun kurban bayramlarının etkisi büyüktür.

Hayvanın çaresiz boyun eğişini “Allah’a varmak için nasıl da boynunu uzatıyor.” diyerek tanrısal bir nedene bağlarlardı. İnanmazdım. Bugün iktidarın sıkıştığında başvurduğu “Allah metaforu” karşısında inananların sorgusuz sualsiz boyun eğişinde de görmüyor muyuz bu teslimiyeti? Hayat kültürü değil, “biat kültürü” gizlidir bu boyun eğişte.

Bugün yine bir bayram sabahı. Bayramın ilk günü yazıyorum bu yazıyı. Geçmişe, anılara gide gele, imgelemimi bileye bileye... Çocukluğumun o bayram sabahlarından bugüne çok şey değişti. Yılın üç yüz altı bir günü dert yiyen yoksul çoğunluğa dört gün et yedireceğini söyleyen bu gelenek, felsefesini paylaşmaktan çok, vicdanın temizlenmesi üzerine kurmuş. Müslümanın bu törende, Tanrı’nın sevgisine varma değil, cennetin ferahlığına kavuşma, cehennemin korkusundan kurtulma niyeti taşıdığını biliyoruz.

Çok tanrılı dinlere kadar giden bu ritüel, sunaklardaki av hayvanlarından İbrahim’e gönderilen kurbana kadar gelmiştir. Bugün sürdürülense ne ritüellerle beslenen düşünce ne de kurtulan İsmail’in sevincidir. Gücü ve gösterişi pazara döken bir törene dönüşmüş ve sıradanlaşmış bayram anlayışıdır. Bunun için koç, ithal angusla angus da deveyle yer değiştirmiştir. Toplum artık ağıllarına koyun değil, avlularına deve bağlıyor kesmek için. Deve kesen bir kültürün o develere sevabının mı günahının mı yükleyeceğini siz düşünün artık! Üstelik toplumun türdeşlerine olduğu gibi hayvanlara karşı da sevgisizliği, şiddeti ve cinneti bunca artmışken...

Eti hastalıklı bir hazla seven “mangal kültürü”nü eğlence kültürünün önemli bir parçası kılan bir toplumun parçaladığı etin ardından oluşturduğu arabesk işkembe, bağırsak, şirden, kırkbayır, börkenek, kelle paça kültürünün bütün izlerini gündelik ilişkilerinde, dinledikleri şarkılarda, izledikleri filmlerde, dizilerde görmek de şaşırtıcı değil kuşkusuz. Popla Recep İvedik arası gezinen bu “terlik arası kültür”ün kendi ikonlarını yaratması da çok güç olmuyor. Bu ikonlara inananların günden güne arttığı bir kültürel havuzdan o havuza sabah akşam kravatla, takım elbisesiyle giren, sürekli öfkeyle, kinle kükreyen, yüzünü politik afişlerden düşürmeyen bir devlet başkanının çıkması da şaşırtıcı değildir.

Tevekkülü Tanrı’dan ödünç alıp liderine armağan eden bir dinsel zorbalığın baskısı, yalnızca kendi çevresiyle sınırlı kalamaz. Bu baskı, kendisi gibi düşünmeyen insanlara da yönelir ve herkeste kendini görmek ister. Bunun içindir ki bugün bayramlar bile paylaşım olmaktan çıkmış, siyasal bir gösteriye ve kurban ve kurban derisi pazarlığına dönmüştür. Kurban derisi toplamak için uğraşan “saf inananları” veya “dinbaz kurban tüccarları”nı, sırat köprüsünden Tanrı’nın değil, uluslararası sermayenin geçirdiğine inandırmadıkça bayramların da ağzımızın da tadı tuzu olmayacaktır.

Hele kurbanlıkların bile dolarla alındığı bir ülkede bayramı halkın değil, doların yaptığını düşündükçe...

Hele halkın cebi boşalırken doların kesesi doldukça...

Hele dolar, halkın da ekonominin de Allah’ı oldukça ne kadar “dolar nutukları” atsanız boşa! Dünyayı bayramların saflığı değil, doların çizelgesi yönetiyor çünkü. Kasaplar, dolar ne kadar oldu diye sorup kasalarını dolarla doldururken koyunlar, boyun eğip kasabın boyunlarına vuracağı bıçağı yalamaya koşuyor.

Kasabına âşık olan bütün koyunların yazgısıdır bu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa