Bitmeyen savaş gelmeyen barış
Fotoğraf: Envato
Kürt sorunundan kaynaklı şiddet ve çatışmalar yaklaşık 35 yıldır bu ülkenin kanayan yarası olmaya devam ediyor. Bu 35 yılda birçok iktidar değişti ama sorunun çözümünü savaş politikalarında arama anlayışı değişmedi. Oysa çatışmasızlık koşullarında sorunun demokratik barışçıl yöntemlerle çözümü yerine savaş politikalarında ısrar etmenin bedeli ödeyenler ise, bu politikaların sorumlusu olan iktidarlar değil; Türk’ü ve Kürt’ü ile bu ülkenin halkları ve her milliyetten emekçileri oldu hep. Eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş’in “düşük yoğunluklu savaş” olarak nitelendirdiği bu çatışmalarda resmi rakamlara göre, 40 binden fazla insanımız yaşamını yitirdi ve yine 500 milyar dolardan fazla kaynak harcandı. ‘Çözüm süreci’nin sona erdirildiği 2015’ten bu yana çatışmalarda yaşamını yitirenlere yeni binler ve harcanan kaynaklara yeni milyar dolarlar eklendi.
Peki, ne oldu?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “ülke içinde 790 terörist kaldı” diyor. Mesele terör meselesi olsaydı, İçişleri Bakanı Soylu’nun açıklamaları anlamlı olabilirdi. Ama hatırlatmak gerekiyor: 1999’da Türkiye’ye getirilip İmralı’ya konan Öcalan’ın çağrısıyla PKK, ülke içindeki bütün militanlarını sınırın dışına çekmiş ve bu çatışmasızlık ortamı 2004’e kadar sürmüştü. Ancak geçen bu süre içinde Kürt sorununun çözümü yönünde gerekli adımlar atılmadığı için çatışmalar yeniden başlamıştı. Yani mesele ülke içinde kaç militanın kaldığı ya da militan olup olmadığı değil, Kürt sorununun çözümü yönünde adım atılıp atılmadığıdır. Çünkü eğer sorunu çözmezseniz farklı biçim ve zamanlarda sonuçları ile karşı karşıya kalmanız kaçınılmaz olmaktadır.
Başbakanlığı döneminde Dersim başta olmak üzere cumhuriyetin ilk dönemlerinde yaşanan katliamların yarayı derinleştirdiğini söyleyip “Bu ülkenin başbakanı olarak Kürt sorunu benim sorunumdur”diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan değil miydi?
O yüzden bugün sınırların içinde 790 militanın kalması sorunun çözümü bakımından bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü Kürt sorunu orta yerde durmaktadır.
Sorunun en önemli boyutlarından biri anadilinde eğitim idi. Bırakın bu sorunun çözümünü daha önce sembolik olarak açılan Kürtçe okullar bile son 3 yıl içinde bir bir kapatıldı.
Sorunun çözümünün diğer bir boyutu da demokratik anayasa ve anayasal eşitliğin sağlanmasıydı. Ama bu ülkenin anayasasında hâlâ devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu yazıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuşmasında tek dil, tek millet demeye devam ediyor.
Sorunun çözümü bakımından en çok tartışılan konulardan biri de yerel yönetim mekanizmalarının yaratılması idi. Buna kimisi özerklik dedi, kimisi de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Sonuç? Halkın oyları ile seçilen DBP’li belediyelere, yani halkın iradesine kayyımların atanması ve seçilmişlerin hapishanelere doldurulması.
Sadece bu kadar da değil. Ülke içinde Kürt sorununun çözülmemiş olması, sınırların ötesindeki Kürtlerin de attığı her adımın ülke için bir tehdit olarak görülmesine/gösterilmesine yol açıyor. Irak Kürtlerinin referandumuna karşı çıkıldı, Suriye Kürtlerine karşı operasyonlar yapılıyor ve bu durum emperyalistlerin bu sorunu kullanmasının da önünü açarak ülkeyi yeni tehlikelere sürüklüyor.
Bir kez daha belirtmek gerekiyor: Sorun eğer terör sorunu olsaydı, Eski Genelkurmay Başkanlarından İlker Başbuğ’un dediği gibi PKK’nin 5-6 kez yok edilmesi gerekirdi. Çünkü militan sayısı genellikle 5-6 binlerle ifade ediliyor ve resmi rakamlara göre, bugüne kadar çatışmalarda yaşamını yitiren 40 bin kişinin yaklaşık 30 binini PKK militanları oluşturuyor. Durum buyken “terörü bitiriyoruz” açıklamalarına inanmadan önce bir kez daha durup düşünmek gerekmez mi?
Evet, yeni bir Dünya Barış Günü arifesinde Kürt sorunundan kaynaklı çatışmaların geçen 35 yıl içinde bu ülkeye neler kaybettirdiğini bir kez daha düşünmenin ve buna karşı barış sesini yükseltmenin zamanıdır. Çünkü gelinen yerde barışı savunmayı “bozgunculuk”, “vatan hainliği” olarak gösteren; Cumartesi Annelerini, Barış Annelerini bile terörizmle ilişkilendiren iktidarın politikalarına teslim olmak ile anaların gözyaşlarının dinmesi, halkların eşit haklar temelinde kardeşçe yaşaması için barış ve demokrasiyi savunmak arasında üçüncü bir yol bulunmuyor!
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30