Yola berdevam meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
“Kadim” dostumuz, “stratejik” ortağımız Sam Amca’mızla daha düne kadar canciğer kuzu sarmasıyken, özellikle son zamanlarda “papaz” olduğumuz malum!
Aslında atalarımız “ayıdan post, gavurdan dost olmaz” meselini yıllardan beri kulaklarımıza dayadıkları hunilerle üfleyip durdukları halde, onların veciz bu ifadelerinin yanı sıra, ayrıca seneler senesi kim bilir hangi eleklerden, hangi kalburlardan geçirip böylece edindikleri bu deneyimlerini maalesef göz ardı etmekle kalmayıp, dahası da yeterince önemsemediğimizi de bu ve benzer durumlarla karşılaştıkça daha çok anlıyoruz...
Nitekim ecdadımız gavurdan dost olamayacağını, dolayısıyla “kerhen” bile olsa “kıble”mizi asla onlardan yana dönmeyip, dolayısıyla kendi bildiğimiz yoldan, kendi “dava”mızdan şaşmamamızı belirtip bu bapta bizleri uyarıp durdular ama geldiğimiz noktada ne denli haklı olduklarını geç de olsa yavaş yavaş galiba çakozlamaya başladık!
Mesela...Her karış toprağı, iki kova suyu uğruna gerektiğinde milletçe canımızı feda etmeye hazır ve nazır olduğumuz şu güzelim yurdumuzda; sanki yiyecek bir lokma ekmeğimiz, kana kana içeceğimiz bir tas dolusu “milli içki” köpüklü ayranımız veya yumruklayıp kıracağımız bir baş kuru soğanımız yokmuşçasına taa fi tarihinden itibaren elin kapılarını aşındırıp, nafakamızı illa da “Gavuristan” diyarlarında ararken acaba ne umarken ne bulduk?
Dişlerimizin sağlam, gözlerimizin cin gibi, yere düşen bir iğnenin sesini anında duyabilecek kadar hassas kulaklara sahipken, aynı zamanda da “verem” gibi bulaşıcı, “frengi” gibi dışlayıcı, “uyuz” gibi kaşındırıcı hastalıklarla zerre kadar ilişkimizin bulunmadığını, bunu da kanıtlamak için yurdumuzun afakında pıtrak misali bir günden diğerine açılan İş ve İşçi Kurumları’nın kapılarında gece gündüz yatak yorgan nöbet bekleyip, böylece taşı sıkıp suyunu çıkaracak kadar güçlü olduğumuzu kırk türlü tıbbi raporlar, imzalar, mühürler eşliğinde sadece ispatlamakla kalmayıp, üstüne üstlük bir de tombala misali çekilen kura sonucunda şansımız yaver gidip kazanınca ne mi yaptık?..
Bayram!!!
Gavuristan diyarlarının sokaklarını süpürerek, maden ocaklarında çalışarak işbaşı yaptığımız o ilk günlerin ardından neredeyse üç nesilden beri “Evropa, Evropaa duy sesimizi” nidalarıyla yeri göğü inlettiğimiz halde, bugün bu saat sesimizi duymayan, bir bakıma keyiflerine göre “üç maymun”ları oynayan bu “kefere dölleri”nin kapılarında, yıllardan beri aşındırıp durduğumuz eşiklerinde daha ne kadar oyalanıp duracağız acaba?..
Eski defterleri karıştırmadan, geçmişin tozlu raflarını kurcalamadan sadece şu on altı yıldan beri yalnız başlarına “iktidar” koltuğunda oturan muhterem zevatın yanı sıra, keza onların bilumum davranışlarına “yeşil ışık” yakarak, buyurdukları her lafa eyvallah edip şapka çıkaran “hınk deyici” tayfalarının dediklerine, her akşam hemen hemen aynı kadrolarla televizyon ekranlarından mangalda kül bırakmayacak kertede üfledikleri nutuklarına bakılırsa; memleketimizin hali ahvali, gidişatı her bakımdan fevkaladenin fevkinde yahşi!
Öyleyse?
Öyleyse yola aynı minvalde berdevam Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30