İdlib sorununu kimler yarattı?
Fotoğraf: Envato
Suriye’de 7 yıldır devam eden iç savaş ve yıkımın hazırlayıcıları şimdi hep bir ağızdan “İdlib’e operasyon felaket olur” açıklamalarını yapıyorlar. Bilindiği gibi ABD, İngiltere ve Fransa yaptıkları ortak açıklama ile İdlib’de kimyasal silah kullanılacağı iddiasını gündeme getirip operasyona hazırlanan Suriye rejimini tehdit etmişlerdi. Bu koroya daha sonra yeni bir mülteci akını olacağı kaygısı üzerinden Almanya Başbakanı Merkel de katıldı. İdlib’deNusra’nın devamı olan Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) dışındaki cihatçı grupları ‘ılımlı muhalifler’ olarak adlandırıp destekleyen Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da İdlib için “askeri çözüm felaket olur” diyor.
Bilinen bir atasözüdür: Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir!
Bugün İdlib operasyonu konusunda Suriye rejimini uyaran ülkelerin hiç birinin “nereden çıktı bu operasyon” diyebilecek halleri yok. Çünkü Suriye’nin stratejik önemdeki Halep kentinden ve sonra Şam’ın güneyindeki Dera’dan tahliye edilen cihatçılar İdlib’e gönderilmiş ve İdlib, Suriye’deki iç savaşın sona erdirilmesi ve siyasi bir çözüm bakımından önemli bir düğüm noktası haline gelmiş/getirilmişti. Dolayısıyla gelinen yerde İdlib’de Nusra (HTŞ) başta olmak üzere oradaki cihatçı grupların ya müzakere ya da askeri yollarla tasfiye edilmesi dışında bir seçenek bulunmuyor. Ancak Nusra’nın lideri Colani’nin geçtiğimiz günlerde İdlib’deki bütün gruplara rejime karşı ‘cihat’ çağrısı yaptığı hatırlanırsa geriye sadece operasyon seçeneği kalıyor.
Geçtiğimiz hafta ABD ve batılı müttefiklerinin kimyasal saldırı iddiası üzerinden Suriye rejiminin İdlib operasyonunun önüne geçmeye çalıştıklarını yazmıştık (İdlib operasyonu ve ‘kimyasal tepkimeler’!).Çünkü İdlib operasyonu, Suriye’deki ‘çözüm’ konusunda rejimin arkasında duran Rusya ve İran’ın elini güçlendirecek bir hamleydi. İşte ABD ve batılı emperyalistler de bölgede (Ortadoğu) egemenlik mücadelesi halinde oldukları güçlerin elini güçlendirecek böylesi bir hamlenin önüne geçemeyecekleri koşullarda bile en azından bu hamleyi geciktirmeye yönelik girişimlerden geri durmuyorlar.
Öte yandan İdlib operasyonunun yeni sorunlar ve tehditler yaratacağı da tartışma götürmez bir gerçek. Çünkü her şeyden önce yüzbinlerce sivilin çıkmadığı/çıkamadığı bir kente askeri bir operasyonun yeni bir göç dalgasına ve insani krize yol açması kaçınılmaz. Diğer yandan sınırlarımızın yanı başında ve üstelik uzunca bir süre Türkiye’deki iktidar tarafından da desteklenen on binlerce radikal İslamcı militanın olduğu bir kente yapılacak operasyon yine kaçınılmaz olarak bu militanların ne olacağı sorusunu akıllara getiriyor.
Tam bu noktada sormak gerekiyor: İdlib sorununu kim/kimler yarattı?
İdlib’in cihatçı grupların eline ne zaman ve nasıl geçtiğinden başlayalım.
2015 başlarında Nusra ve Ahrar’uş Şam’ın başını çektiği cihatçı gruplar ‘Fetih Ordusu’nu kurmuş ve bu gruplar Mart 2015’te başlattıkları büyük çaplı bir saldırı sonrasında İdlib’i ele geçirmişlerdi. Fetih Ordusu’nun kurulmasının arka planında ise, Türkiye ve S. Arabistan vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Şubat 2015’te S. Arabistan’ın yeni kralı Selman’ı ziyaret etmiş ve bu ziyarette “Suriye’de muhalefete verilen desteğin sonuç almayı hedefleyecek biçimde arttırılması için işbirliği yapılması” kararı alınmıştı. Çünkü bugün Suriye’de Rusya ve İran’la işbirliği yapma noktasına gelen/gelmek zorunda kalan Türkiye’deki iktidar o gün hâlâ cihatçı gruplar üzerinden Esad rejimini devirebileceğini düşünüyordu. Öte yandan bugün Trump yönetimi ile yakın bir ilişki ve işbirliği halinde olan S. Arabistan Kralı Selman da o dönem ABD Başkanı olan Obama’nın İran ile uzlaşma girişimlerinden rahatsızlık duyuyordu. Nihayetinde İdlib, Mart 2015’te Amerikan yapımı TOW tanksavar füzeleri ve diğer ağır silahlarla donatılmış Fetih Ordusu militanları tarafından ele geçirilmiş ve bu operasyonu yakından takip eden bütün önemli ajanslar Fetih Ordusu’nun mali kaynaklarının S. Arabistan’dan sağlandığı ve İdlib’e saldıran binlerce militanın Türkiye üzerinden geçiş yaptığı noktasında birleşiyordu.
Ancak sorumuzun yanıtı bunlardan ibaret değil. Libya’da Kaddafi’nin bir NATO operasyonuyla devrilmesinin başını çeken ABD ve Fransa; Türkiye, S. Arabistan ve Katar’ın Suriye’ye yönelik müdahale girişimlerinin de en büyük destekçileriydi. Bilindiği gibi bu müdahale girişimlerinin mezhepsel bir görünüm (Alevi Esad rejimi ve destekçisi İran’a karşı Sünni Türkiye, S. Arabistan ve Katar) kazanması nedeniyle Suriye’ye dünyanın dört bir tarafından cihatçı militanlar gelmiş ve Suriye savaşı, rejim ile IŞİD, el Nusra gibi cihatçı gruplar arasında bir savaşa dönüşmüştü. Dolayısıyla ABD ve batılı müttefikleri doğrudan İdlib’in cihatçı gruplar tarafından ele geçirilmesinin olmasa bile bu cihatçıların ülkenin birçok kentini ele geçirebilecek kadar güçlenmelerinin suç ortağıydılar.
İşte böyle. İdlib sorununu yaratanlar şimdi hep birlikte “operasyon felaket olur” diyorlar. Ama aslında dün olduğu gibi bugün de yine oradaki halkı değil, kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Çünkü gerçekten İdlib ve Suriye halkını düşünselerdi yapmaları gereken tek bir şey var: Oradan ellerini çekmek!
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57