Bilimsel olmayan, açıktan, piyasacı, karaktersiz eğitim
Fotoğraf: Envato
Yeni bir eğitim öğretim yılı daha açılıyor. Yaklaşık 18 milyon öğrenciden yaklaşık 15 milyonu pazartesi sabahı ders başı yapacak. Peki 2-3 milyonu niye ders başı yapamıyor? Çünkü 1,5-2 milyonu açık ortaokul ve liselere kayıtlı, hiç kayıtsız ve devamsızlarla birlikte bu okulsuzların (açıktakilerin) sayısı 3-4 milyonu buluyor.
Okula gidemeyen zaten baştan “kader kurbanı” da okula giden de çok da bilimsel bir eğitimle karşı karşıla gelmeyecek.
Okullarda bilimsel bir eğitim olanağına kavuşamadığı gibi vicdan sahibi, demokratik, insancıl bir karakter de edinemeyecek.
Bunlar bir kâhinlik veya öngörü değil, somut tespitlere dayalı görülebilir durum ve sonuçlar.
BİRİNCİ TESPİT: LİSELERDE RESMİ ÖRGÜN EĞİTİMİN (DEVLET OKULUNUN) PAYI İKİ SENEDİR %50’NİN ALTINA DÜŞTÜ
2017-2018 için sayıları verirsek liselerde açıkta ve özel okulda olanların toplam oranı %50,14, resmi okulda %49,86.
Hem açığın payı ciddi oranlara çıkmış, hem de eğitimin piyasalaştırılması ve özelleştirilmesi sürüyor.1,5 milyondan fazla öğrenci açıkta. Özeller bir yıl önceye göre öğrenci sayılarını artırmış, sadece bir yılda 1 milyon 217 binden 1 milyon 351 bine çıkmış.
İKİNCİ TESPİT. ORTAOKUL DÜZEYİNDE İMAM HATİP’İN PAYI ARTIYOR
Ortaokul düzeyindeki imam hatip öğrenci sayısı bir yıl önceye göre 651 binden 723 bine çıkmış. Dinci kesimlerin erken yaşlara doğru dini eğitim yaygınlaştırma arayışı yol alıyor.
Sübyanını, camisini, tarikatını, yaz okullarını sayarsak erken yaşlara doğru sayılar çok daha artıyor. Zaten tüm okullarda 4. sınıftan lise bitinceye (12. sınıf sonuna) kadar zorunlusu seçmelisi pek çok din dersi var. İmam hatip tam bir total kurumsallaşma.
ÜÇÜNCÜ TESPİT: MÜFREDAT DEĞİŞİKLİKLERİYLE DİNİ DERSLER VE İÇERİKLER ARTIRILIYOR
Esas nokta tüm okulların dincileştirilmesi ki bu haftalık ders programı, müfredat içerikleri ve buna bağlı olarak dinci kadrolaşmanın da artmasıyla üç koldan tüm okullarda sürdürülüyor. Son müfredat değişikliklerinden örnek verirsek lliselerde her sene zorunlu okutulan din dersi 1 saatten 2 saate çıkarıldı, ayrıca din esaslı seçmeli ders sayıları artırıldı.
Tüm derslere de “değerler” adı altında muhafazakar öğeler eklendi.
DÖRDÜNCÜ TESPİT: BAKAN VE BAKANLIK ÖRGÜN EĞİTİMİ DEĞERSİZLEŞTİREREK UZUN ERİMDE ÇOCUKLARI CEMAATLERE TERK ETMEK İSTİYOR
MEB bilimsel eğitimden, nitelikli eğitimden uzaklaşarak yıllardır zaten eğitim değersizleştiriyordu, şimdi buna bir bakan da eklendi.
Selçuk’un bakanlığı, dinci görünümlü bir bakanın çok zorlanacağı son darbeyi vurmak üzere oluşturulmuş gibi bir kanaatim var. Sürekli örgün eğitimi olumsuzluyor. Bu eleştiri değil değersizleştirme gibi geliyor. Örneğin beslenme çok önemlidir, onu değersizleştiremeyiz ama beslenme biçimlerimizi eleştirebiliriz. Bakanın şu anda yaptığı örgün resmi (devlet-kamu) eğitimini değersizleştirmek yönünde. Böyle olunca eğitimi kim versin sorusu, tabii ki aileler. Aileler bunu yapamayacağına göre geriye din-diyanet-cemaatler kalıyor.
Söyleme bakılırsa tüm bunlardan amaç “karakterli” bir nesil yetiştirmek.
Özelleşme ile, açıktan, bilimsellikten uzaklaşarak, demokratik insancıl değerlerden uzaklaşarak, din ve mezhepçilikle karakter eğitimi sağlanabilir mi?
KARAKTERSİZ EĞİTİM: DEĞER VE KARAKTER NEDİR? OKUL HANGİ DEĞERLERİ KAZANDIRMALI?
Ziya Gökalp daha Osmanlı vakti okullarının pek de karakter kazandırmadığını daha yüz yıl önceden söylüyordu. Çocuklar ne fedakâr, ne de vatanperver yetişiyor diye yakınıyordu. Mehmet Akif de aynı şekilde sıkıntılı idi. Mustafa Kemal onlardan da sıkıntılıydı, “çağdaş uygarlığı” yakalayacak nesiller nasıl yetişecekti. Aklı başında, doğruluğa, dürüstlüğe, komşuya, emeğe saygılı, sanata, bilime, felsefeye önem veren, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, adil bir toplumun oluşturmasını arzulayan eğitimciler çok daha kaygılıydı.
Tanzimatla birlikte dinciler de din elden gidiyor diye, bilimsel eğitim “karakter” kazandırmıyor diye çok kaygılıydı. 1950’lerden beri henüz zaten çok başarılamaış olan mevcut bilimsel eğitimi de karaktersiz sayıp neredeyse büyük oranda önemsiz hale getirdik; elde, evde, medyada, okulda, başkanlıkta çok çok din cami diyanet var ama karaktersizlik de diz boyu, bir türlü karakter eğitimi başarılamıyor; bir türlü kişiliği oturmuş insanlığa örnek olacak, adil onurlu erdemli doğru düzgün insanlar yetiştiremiyoruz. Telefonu da arabayı da uçağı da tankı topu da parayı pulu da “elin gavuruna” muhtaç olmuş onlardan alıyoruz. Rüşvet, vergi kaçakçılığı, sınav yolsuzlukları, sosyal yardımları ve kamu mallarını tırtıklama, ihaleye fesat karıştırma, adam kayırmalar diz boyu devam ediyor.
Bu karaktersizler nasıl yetişiyor, bundan ne kim sorumlu?
Karakter eğitimi nedir, nasıl başarılacak? Bunun birinci yanıtı neyin değer görüldüğüne bağlıdır. Değerler nedir?
Bilim, felsefe, sanat, aydınlanma, eğitim, çalışkanlık, mühendislik, teknoloji, endüstri, iktisadi kalkınma, iktisadi gelişme, kazanç, kâr, rekabet, özel mülkiyet, özel girişim, piyasacılık, serbest ticaret, özgürlük, düşünce özgürlüğü, özerk düşüncenin desteklenmesi, özgür medya, demokrasi, eşitlik, kadın-erkek, dil ve mezhep gruplarının eşitliği, adalet, liyakat, haklı olanın ve başarının ödüllendirilmesi, insani dayanışma, bireysellik, patronaj, aşiret, kabilecilik, itaat, kulluk, sadakat, şükür, sabır sebat, bağlılığın ödüllendirilmesi, yakınları kayırma, hırsızlık, nepotizm, clientelizm, ayrımcılık, ırkçılık, cinsiyetçilik, cihat, savaşçılık, düşmanlık, şiddet, yalancılık, taciz, tecavüz… hangisi daha iyi değerdir?
Kimseye kul olmamayı savunmak mı karakter yoksa güce güçlüye paraya pula kulluk mu?
Bilgi ve doğruyu arayış, bilim ve felsefe mi karakter vericidir yoksa etnosantrik, ırkçı, dinci bakış ve ayrımcılıklar mı?
Kadını erkeği eşit değerde görme mi daha karakterlidir yoksa ayrı ayrı odalara, ayrı ayrı sınıflara tıkıştırma mı?
Sorular çok. Bu milli eğitim ise milli de değil (bunun için her şeyden önce bağımsızlıkçı özgürlükçü olması gerekir, yurttaşları arasında görüş düşünce ayrımı yapmaması gerekir), bilimsel de değil, evrensel zaten değil. Kamusal değil, giderek eğitimin özelleşmesini piyasalaşmayı savunuyor. Karakterleri de en azından 3-5 matematik fizik çözemeyecek kadar cahil, üç beş kuruşa tenezzül edecek, güce boyun eğecek durumda, yetiştirdiği lise muzunu, üniversite mezunu ortada. O halde ne?
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44