27 Eylül 2018 23:15

Vatandaşın konkordatosu!

Vatandaşın konkordatosu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Konkordato, iflas durumundaki şirketlerin borçlarını ödeyebilecekleri koşullarda alacaklılarıyla anlaşmaları olarak tanımlanıyor. Son günlerde kriz nedeniyle iflaslar ve konkordatoların peşpeşe gelmesi bu kavramın günlük dilde yaygın olarak kullanılmasını da beraberinde getirdi. İşler öyle bir noktaya geldi ki, ünlü haber kanallarından birinin sunucusu telefonda bağlandığı hukukçuya “vatandaşın kişisel olarak konkordato ilan edip edemeyeceğini” soruyor! Hukukçunun bu soruya yanıtı ise olumlu!

Bu soru ve yanıtı çok fazla söze gerek bırakmadan aslında güncel krizin net bir fotoğrafını çekiyor. Evet vatandaşın ekonomisi çökmüş durumda. Çarşı-pazar yanıyor, ücretler eridi, yapılan borçlar, alınan krediler artık ya ödenemiyor, ya da daha güç koşullarda zorlukla ödenebiliyor. Bu arada çocuğuna okul pantolonu alamayan babanın, borcunu ödeyemeyen esnafın intihar etmeleri örneğinde olduğu gibi dramatik olaylar da gündeme geliyor. Yaygın, açık ve kitlesel bir muhalefet hareketinin henüz görülmediği koşullarda, vatandaşın çaresizliğinin kendine yönelmesi seyrek rastlanan bir durum değildir. Ama böyle devam etmeyeceği de açıktır.   

İktidar kriz sözünü yasaklamış, panik yaratacak hareketleri tehditle bastırma çabasına girmiş olsa da, artık güneş balçıkla sıvanamıyor; en zayıf şirketler de yavaş yavaş piyasadan siliniyorlar. Kriz durgun suya atılan taş misali dalga dalga yayılıyor. Ücretsiz izinler, işten çıkarmalar, üretime verilen aralar, Vestel, Tofaş vb. gibi en sağlam görünenlerin attığı adımlar krizin giderek derinleşmekte olduğunu açıkça ortaya koyuyor. İktidar krizi kabul etmiyor ama krize karşı özü krizin yükünü işçi ve emekçi halk kitlelerinin sırtına yıkmak olan yeni bir ekonomik program ilan ediyor. “Olmayan krize” karşı teşvikler, vergi indirimleri açıklanıyor, finans alanındaki olası çökmelere karşı bunlara her türlü desteğin verileceği ilan ediliyor. Bu arada ASO Başkanı işçilerin ücretlerinin 6 ay boyunca işsizlik fonundan karşılanması isteğini sermayenin talebi olarak dile getiriyor.

İktidar, başından beri krize karşı kitleleri felç etmeyi hedefleyen psikolojik bir savaş yürütüyor. Kriz demese de “ekonomik sıkıntıların” dış kaynaklı olduğu propagandasına hız veriyor ve  “milliliğe ve yerliliğe” sürekli vurgu yapıyor. Ama otomotiv tekellerinin rahatlaması için düşürülen ÖTV indirimi örneğinde görüldüğü gibi ilk ikram yabancı tekellere yapılıyor. Yerli üretim otonun olmadığını dağ başındaki vatandaş da çok iyi biliyor. Bir taraftan uluslararası finans çevrelerine güvenceler veriliyor, onlar ülkeye davet ediliyor, diğer taraftan içerideki yabancı ve yerli tekellere kemiksiz et sunuluyor, halkın sırtından inşaat tekellerine yeni paralar akıtmanın yolları bulunuyor.

Ama bütün bu yaşananlara karşın sermaye iktidarının bilmesi gereken tarihsel bir gerçek var. Vatandaş konkordato ilan etmez, gün gelir, devran döner bütün geçmiş alacaklarının toptan faturasını çıkararak yönetenlerin burnuna dayar! Toplumun kısmi sessizliğini, boyun eğmiş görüntüsünü krizin yükünün kabullenildiği anlamında yorumlamak ciddi bir yanılgı olacaktır. Kazan kaynamaktadır, enerji birikmektedir, hiç beklenmedik bir gelişme, ya da olay ciddi alt üst oluşlara yol açabilir. Ülke zorlu bir döneme adımlarını atıyor ve işçi ve emekçi kitleler kendi kaderlerini kendi ellerine almaya adeta zorlanıyor. Evet görev emekçi halkın omuzlarında ve emekçi kitlelerin saklanabilecekleri, gidebilecekleri, görmezden gelebilecekleri koşullar bulunmuyor. Sırtlarına yıkılmış ve her geçen gün ağırlaşan bir yük bulunuyor ve bunu sırlarından atabilecekleri bir yolu bulmak zorundalar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa