30 Eylül 2018 00:06

Kıyamet meselesi (3)

Kıyamet meselesi (3)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

“Kıyamet” denen bu büyük “felaket” ne zaman kapımızı çalacak, kapı yerine aceleyle acaba bacadan ya da pencereden mi içeri dalacak bilmiyoruz...

Bilmediğimiz, daha da doğrusu şimdilik bilemediğimiz halde, yine de “fıtrat”ımız doğrultusunda veya hemen her şeye “maydanoz” kesilen huyumuz, suyumuz, merakımız mucibince; gelecek günlerimizin, istikbalimizin neye gebe olduğunu da mümkün mertebede önceden bilmek hevesiyle tıpkı taklacı güvercinler misali takla atıp duruyoruz!

Ancak tüm arzularımıza rağmen bu bapta yaya kaldığımızı, “Homo sapiens” atalarımızın yıllar yılı biriktirip, heybelerine doldurup, dolayısıyla insanlık alemine miras bıraktıkları tüm bilgi ve becerilerinin yanı sıra, keza bunlara ilaveten ayrıca onların torun ve torbaları olarak bizlerin de daha sonraları okullarda, medreselerde dirsek çürütüp, mürekkep yalayıp, tebeşir tozu yutarak elde ettiğimiz bilumum bilgilerimizin, “kıyamet “denen bu düğümü çözme konusunda yeterli olmadığını gördükçe nedense ahlayıp vahlayıp, ardından da çaresizliğimize kızıyoruz...

Kızıyoruz, “kızgın sirke küpüne zarar” veya “öfkeyle kalkan zararla oturur” diyerek bu konudaki deneyimlerini küpe çiçeği gibi kulaklarımıza asan atalarımızın bu veciz sözlerini, amiyane deyimiyle bir kenara dehleyip, bunun yerine “öfke baldan tatlıdır” diyerek burnumuzun dikine gitmeyi nedense marifet belleyip, böylece aynı  yolda inatla mekik dokumaya çalışıyoruz...

Aslında ne zaman nereden yola çıkacağı meçhul, hatta gelip gelmeyeceği de muamma  olan bu büyük “felaket”, daha da doğrusu namı diğeriyle “kıyamet” diye nitelediğimiz bu olay sonucunda bilumum canlıların yer ile yeksan olacağını, bunun da kim bilir hangi çıkmaz ayın son çarşambasında kapımıza dayanacağını bilmediğimiz halde yine de kıyamet kopacak diye feveran etmek gerçekten de tuhaf!

Neyse, bu “yalan” dünyada, bu “dipsiz kuyu”da zaman zaman tatsız tuzsuz olaylarla karşılaştığımızda; kimilerimiz daha yolun başında hemen ahlayıp vahlarken, kimilerimiz de tam aksine sorunlarımızın tez elden çözülmesi için elimizden gelen her türlü gayreti sarfedip, böylece bu uğurda kollarımızı sıvıyoruz...

Nitekim ahlayıp vahlamakla herhangi bir meselenin bertaraf edilmesi başlı başına ham hayalken, buna rağmen yine de iki gözü iki çeşme davranmayı benimseyenlerin sayısı da, bu alemde maalesef az buz değil...

Bu mesele tahtında kimler nasıl düşünür, nasıl davranır bittabii ki öncelikle kendi bilecekleri bir iş ama bu bapta kendi payıma illa da bir fetva vermem gerekirse; özetle diyeceğim şu ki; kazara da olsa günün birinde kıyamet gelecek diye hani mil pardon ödümüz bilmem neyimize boş yere karışmasın; çünkü günün veya gecenin bir vaktinde kıyamet göklerden zembille inmeyip kesinlikle şu cavalacoz alemde sinsice hesaplar sonucunda kimi insanlar tarafından tezgahlanacak!..

Öyleyse?

Öyleyse, devamı haftaya Kirvem!...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa