Yerli milli küreselleşme
Fotoğraf: Envato
Bir süredir kendi etrafında oluşturduğu bloklaşmaları dağıtan, dünya kabul etsin diye ABD’nin DTÖ toplantılarında az uğraşmadığı GATS ticaret sözleşmesi, MAI-MIGA gibi uluslararası yaptırımlar yokmuş gibi dış ticarete diğer ülkeler aleyhine sınırlar koymaya başlayan, iklim sözleşmelerini tanımayan Trump aslında bu gelişmelerden sonra beklenir bir biçimde küreselleşme doktrinini tanımadığını ilan etti. Halbuki 90lı yıllardan itibaren küreselleşme tabirinin yaygın kullanımından sorumlu olan da ABD idi. Sovyetler Birliği yıkılmış ve dünyada yeniden paylaşılacak alanlar da açılmışken ABD için küreselleşme mevcut devlet statükolarının dönüştürülmesi, ulusal hukuk ve bürokrasinin yerinden oynaması anlamına geliyordu. Çünkü artık sermaye dolaşımının ve nüfuz alanlarının genişletilmesinin önünde kayda değer bir engelin olmadığını varsayıyordu.
O zamandan bu yana küreselleşmeyi, emperyalizm dönemi bitti, artık karşılıklı bağımlılık var, çeşitli zirvelerde kurulan bloklar içinde yer alan ülkelerin hepsi birbirini yönetişecek, ulus devlet dönemi sona erdi, dünyada ne oluyorsa uluslararası toplumun rızasıyla oluyor gibi demokratik bir paketle pazarlayan ABD bu sahtekarlıktan vazgeçmiş görünüyor.
Bu elbette tek başına bir görünme hali değil. Bu vazgeçişin 2008 krizinden sonraki ABD ekonomisinin durumuyla ve siyasi tercihlerin payı var. Dünyanın gidişatını, ya da başka bir deyimle kapitalizmin gidişatını ABD yeniden belirlemek istiyor. İkinci ülkelerin ticaretine sınırlamalar getirerek korumacı önlemler alıyor, kendisinin imtiyazlı hale geldiği bir rekabet modeli geliştiriyor.
Buraya kadar, küresel entegrasyon planlarının hedef ülkelerinden biri olan, bu uğurda da bürokratik ve kurumsal yapılandırmadan geçen Türkiye’de süreç milliyetçi bir propaganda eşliğinde sürdürüldü. Son zamanlarda yerli-milli etiketi takılmayan hiçbir resmi eylem, konu ya da kurum olmadı. Müesses nizam usul usul tasfiye olurken, kamu kaynakları yabancı şirketlere satılırken, sermaye girişini hızlandırmak için tasfiye edilen kurumların yerine tek adam tek parti yönetimi bile inşa edilirken bütün bunlar gayet yerli ve milli menfaatler için yapılıyormuş gibi pazarlandı. Devletin kendisinin şirketleştiği bir noktaya da böyle böyle gelindi.
Nüfusun büyük bir çoğunluğu bunlar olup biterken dış güçler, lobiler, ülkenin üzerinde büyük oyunlar döndüren, büyük resimler çizen hayali öznelerden oluşan düşmanlarla savaştığını düşüne dursun aslında bu dış güçlerin uzantısı bizzat iktidar saflarındaydı.
Ne var ki “psikolojik” kriz kapıyı çalınca ve zamlar, vergiler, borçlar artık yakıcı bir realite haline gelince yerli milli, milletin bekası gibi lafların edilebileceği zemin de kaydı. Borç para bulmak için kapı kapı dolaşmaya başlamak, geçen sefer faşist dediğine “bizdensin” diyebilmek için biraz manevra yapmak da gerekiyordu ki Cumhurbaşkanı ABD’de iken, Trump’ın küreselleşme doktrinini çöpe attığı sırada “Biz ülkemizde kimseye yabancı yatırımcı olarak bakmıyoruz, küresel sermaye olarak görüyoruz. Sizi bizden sayıyoruz. Bir sıkıntınız olunca bana gelin” deyiverdi.
Tamam ÖSO ile ortak harekat yaparken bu paralı askerlere Kuvayı Milliye onuru bahşedilmişti. Tamam Katar bedava uçak gönderecek kadar kardeşimizdi de, devletçe anti emperyalist mücadelenin konusu ilan edilen ABD’li ve çokuluslu şirketlere bizdensiniz ne demek oluyordu?
Bu bir yerde dursun. Ana muhalefetin ekonominin kozmik odasına girmeye izin verdiniz diye gürültü kopardığı, fakat iktidarın icra yetkisi yok diye savunduğu,çok sıkışınca “ama siz de Kemal Derviş’i getirmemiş miydiniz” diye güya bel altından vurmaya çalışarak meşrulaştırdığı McKinsey şirketiyle anlaşma ne demekti? Bu krizi ABD tetiklemişse ekonomik tavsiyelerinin (diktelerinin) sonucu başka ülkelerdeki deneyimlerden belli olan IMF’in taşeronlarından biri olan bir şirkete ekonomi yönetimini dünya paraya kiralamak da neyin nesiydi?
Aslında önemli bir şey yok. ABD uluslararası piyasalardaki daralma karşısında her zamanki gibi küreselleşmeyi kendine yontuyor. Türkiye ise içine düştüğü kriz ortamında atıp tuttuğu böyle bir küresel siyasete teslim olmak durumunda. IMF eliyle Türkiye’ye “bendesin” diyen uluslararası tekeller ve siyasi odaklar, Türkiye’den cevabı almış bulunuyor: “Bizdensiniz.”
Gayet yerli-milli bir tercih, gayet bizden bir emperyalizm!
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00