Koruyucu kalkan
Fotoğraf: Envato
Uluslararası derecelendirme kuruluşları peşi peşine Türkiye’nin güvenilirlik notunu düşürürken, kredi erimesini durduracak ve alacaklılara güvence sağlayacak bir kalkana geresinim vardı, işte bu kalkan görevi uluslararası finans çevrelerinin aşina olduğu McKinsey tarafından gerçekleştirilecek. Bu şirket ve elemanlarının hangi sürede ve çalışma süresince hangi para birimi ya da kur üzerinden ne kadar ücret alacağını bir tarafa bırakalım ve esas meseleye gelelim.
Firma, Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi çalışmalarında danışmanlık yapmak üzere göreve getirilmiştir. Yeni Dünya Düzeni bağlamında, maalesef, devlet olgusu da şirket dokusuna dönüştürüldüğünden ilk bakışta danışmanlık makul görülebilir. Zira şirketler de iç ve dış denetim organları vasıtasıyla denetlenir, böylece hem hissedarlara hem de dış âleme güvence verilir. Bu güvence şirketin hisse değerleri üzerinde etkili olur. Fakat kapitalizm öylesi kural(sızlık)lar çerçevesinde çalışır ki, çok ünlü bir otomobil firmasının emisyon ölçümü sistemi üzerinde oynayarak kamuoyunu yanıltabilecek düzeyde çürüyebilmesi, hatta ünlü denetim şirketlerinin denetleyerek olumlu rapor verdiği bilinen Enron şirketinin de beklenmedik bir anda batması hafızlarda tazedir. Böylesi şirketler bir yandan para aldıkları şirketle ilişki, diğer yandan da kendilerinin piyasa itibarı arasında bir denge tutturmaya çalışırken, toplumsal yararla ilgili bir endişe taşımazlar.
Bu düşünceler ışığında Türkiye’deki duruma baktığımızda, IMF programını harfiyen uygulamış ve stand-by denetimlerinden geçmiş on altı yıllık bir iktidarın, borçların böylesi gırtlağa geldiği, derecelendirme kuruluşlarının aleyhte oyları ve dövizin denetlenemez yükselişi karşısında, McKinsey’e yanaşmanın salt denetlemeden başka sebebi ve önemi olsa gerek! Geçmiş yıllarda gördüğümüz gibi, Sayıştay’dan dahi bazı bilgiler saklanırken, bir yabancı kuruluşa nasıl davranılacağı merak konusudur.
Denetleme, öncelikle denetlenecek olgunun detaylı incelenmesi demektir. Değişim ise önceki yürüyüşten farklı bir yol haritası üzerinde çalışmak demektir. Kamu maliyesinde dönüşüm ve değişim yapmakla sorumlu bir devlet dairesinin denetlenmesi, dönüşüm ve değişim hatlarının detaylı incelenmesi ve bu konuda tavsiyelerde(!) bulunulması anlamına gelir. Eğer bu tavsiyelere uyulmazsa denetleme şirketi aleyhte raporlama yaparak, bir anlamda hükümet icraatını tasvip etmediğini dünya âleme yayar. Sözünü ettiğimiz dünya âlem yaygın kamuoyu değil, küresel finans âlemidir. Dış dünyaya kredi talebi ile çıkacak olan Türkiye, gölgesinde McKinsey’in raporlarını ve imajını taşıyacak, yeni kredi kuruluşlarıyla yapılacak anlaşmanın faiz oranı da ona göre belirlenecektir. İşte bu süreç, küresel mali sermayenin önüne Türkiye’yi makyajlı olarak sunmaktır.
Peki, bu makyaj neleri kapsayacaktır? Açıktır ki, olağanüstü borçlu bir ülkeye yeniden borç vermek durumunda olacak finans çevreleri ne tür garanti ve ne kadar faiz sağlayacakları ile ilgilidir. Hal böyle olunca McKinsey’in masum önerileri(!) kamu bütçesinde iç ve dış sermaye lehine, fakat emekçiler ve halk aleyhine hükümler içerecektir. Bu hükümler arasında genel ücretler, işsizlik fonunun kullanım biçimi ve yeri ya da istihdam biçimleri, özelleştirmeler, bütçenin daraltılarak kamu hizmetlerinin nicel ve nitel olarak eritilmesi gibi emekçileri ve genel halkı yakından ilgilendiren öneriler gelebilir. Kısacası, sisteme hâkimiyet, diğer ifade ile mali kozmik odaya duhul işin birinci aşaması iken, ondan da önemlisi geleceğe yönelik planlamaların halkın çıkarına mı, yoksa iç ve özellikle de dış sermaye çıkarına mı çizileceği meselesidir. Siyasilerin bu dayatmalara uymaması diye bir konu söz konusu olamaz, o zaman şirketin göreve çağırılmasının sebebi ortadan kalkar ve iktidarın küresel finans sermaye karşısında hedefe ulaşma şansı zayıflar.
Bu aşama, çeşitli yönleri ile Düyun-u Umumiye İdaresi ve IMF stand-by anlaşmaları ile benzeşmektedir. Düyun-u Umumiye İdaresi’nin ve onun bir uzantısı gibi kurulmuş olan Reji yönetimin ekonomik ve inzibati nasıl yetkilerle donatılmış olduğu ve halka nasıl zulüm uyguladıkları hafızalarımızda tazedir. Benzer şekilde 24 Ocak kararlarının da nasıl bir yönetim değişikliği ile halka dayatıldığı da hafızalardadır. Ve nihayet 2000 programın da kadife eldivenle ülkeyi nasıl yeni borç sarmalına sürüklediği ortadadır. Benzer hüzünlü sonuçlara sürükleyeceği açık olan yeni acı dönemi umarım halkımız tüm hücrelerinde idrak ederek, ülkemizi selamete çıkarmada daha cesur olur.
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56