Üç gün sonra Türkiye tarihinin en büyük katliamlarından birinin üçüncü yıl dönümü. 10 Ekim 2015’te yalnızca emek, adalet ve barışı savunmak için bir araya gelenlerden 100’ün üzerinde insan hayatını kaybetti yüzlercesi fiziken ve binlercesi ruhen yaralandı. Devlet şimdilerde katliam lafını “kaba ve yaralayıcı” buluyor ancak 11 Ekim’de “Bu bir katliamdır” tespitinde bulunanlardan biri de Ömer Çelik’ti.

Temmuz ayında Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki İletişim Başkanlığı görevine atanan Fahrettin Altun 16 Kasım 2015’te Sabah gazetesindeki köşesinde “Diyarbakır, Suruç ve Ankara patlamalarına sevinenlerle, Paris’teki terör saldırılarına sevinenler aynı kişiler. Esedçiler, PKKcılar ve İslam karşıtları” demişti. Çünkü 14 Ekim’de Türkiye ile İzlanda arasında Konya’da oynanan 2016 Avrupa Şampiyonası grup elemeleri maçında Ankara Katliamı’nda ölenler için bir dakikalık saygı duruşu  ıslık, yuhalama ve tekbir sesleriyle bölünmüştü. Katliam sanıklarından Nihat Durmaz Ürkmez’in avukatı müvekkilinin Arapça eğitimi almak için Suriye’de bulundugunu, İHH yardım kamplarında bulunduğunu, DAEŞ (IŞİD) kampında bulunduğuna dair somut delilin olmadığını söyledi. Dava sonucunda müebbet hapis cezasına çarptırılan sanıklardan Hacı Ali Durmaz savunmasını tekbir işaretiyle tamamladı. Aynı cezaya çarptırılan Resul Demir savunmasını Erdoğan’ın sözleriyle güçlendirmeye çalıştı. Neticede 53 duruşma sonucudokuz sanığa 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Ağustos’un 3’ünde çıkan bu karar aileleri tatmin etmedi. Çünkü karar duruşmalarında Silivri’de uygulananların aksine, 10 Ekim 2015’te hiçbir güvenlik tedbiri alınmamış, bu davanın konusu olmamıştı. Hatta kamu görevlilerinin ihmalini açığa çıkaran Evrensel gazetesi ve Cumhuriyet gazetesinden Genel Yayın Yönetmenleri Can Dündar ve Fatih Polat, muhabirler Tamer Arda Erşin, Cem Gurbetoğlu ve Kemal Göktaş yargılanmış ancak sonra dava düşürülmüştü. Ancak katliamda güvenlik ihmali, ambulansların geç gelmesi, yaralılara biber gazı sıkılması, doğru bilgilendirilme yapılmamasını eleştiren ailelerin isyanını haber yapan kapatılan Hayat TV sahip ve yöneticileri ceza almaktan kurtulamadılar.

Eğer yargılanan gazeteciler haber yapmasaydı kamuoyunun 10 Ekim katliamında kamu görevlilerinin bilhassa eminiyetin ihmalinden haberi olmayacaktı. O dönem ana akım kabul edilen medya katliam günü verdiği sözlerin aksine davanın takipçisi olmadı. İşin daha kötüsü 11 Ekim 2015’te sorunlu bulduğumuz haberler ve tartışmaların dahi gerideyiz bugün. Demokrasinin medyaya neden ihtiyacı var, işte başta yaşam hakkı olmak üzere hak ve özgürlüklerimizi korumak için. Demokratik bir ülkede iktidarın halk tarafından denetlenmesinin aracısıdır medya. “Batının devasa ülkelerinde” yöneticiler medyadan çekiniyorlarsa “işi bilmediklerinden” değil tarih bildiklerinden, Joseph Goebbels’in yöntemlerine aşina olduklarından.

Halk fanatizmiyle gemiyi yürütmek giderek zorlaşıyor, medyayı kontrol etme gayretinin bedelini hem iktidar, hem de halk ödüyor. Abdurrahman Dilipak’ın bile “tövbe edin” dediği zamana ulaştık. Bunu ister geminin batışına ister çıkışına yorun fark etmez. Erdoğan’ın medya ile demokrasi olmaz çıkışı tasarladığı medya düzeninde bile ortamın süt liman olmasına yetmediğini gösteriyor.

10 Ekim’de “Emek, Barış ve Demokrasi” için buluşulmuştu. Kaybettiklerimizi anarken o gün dile getirilen taleplerin ne kadar haklı olduğunu Çarşamba günü gazetelere baktığımızda bir kez daha göreceğiz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et