Avukatın dokunulmazlığına dokunulursa...

Yıllar önce hukuktan istifa ettim.

Bunu ben biliyorum, eşim biliyor; bir-iki gazeteci, üç-dört arkadaşım da biliyor olabilirler.

Bir de Hukuk biliyor…

“‘Müstafi-i Hukuk Cemiyeti’ kuralım” istedim, hukukun yokluğundan dem vuranların sayısı arttıkça artıyor, ama ‘hukuktan istifa’ edeni yok; cemiyet kurmaya elverişli sayıda ‘hukuktan müstafi’ oluşmadı, hatta ben tek kaldım, cemiyet kurulamadı.

İstifa ettiğim hukukun ülkemiz işlerine dair düşünce oluşturmaktan vazgeçmiştim ki, iki uygulama karşısında beynim beni dinlemedi; uyurken olmalı, yokluğumda ve bana rağmen ürettiği ve Evrensel’deki köşemde yazmaya zorladığı şu düşünceyle dürtükledi beni. Beynimin yokluğumda ürettiği düşünceyi, aynen onun yazmamı istediği biçimde aktarıyorum:

“Prof. Dr. Öget Öktem Tanör’ün yargılandığı davanın son duruşmasında, yargıç yargılanan Tanör’ün avukatının sözünü keserek, ‘Geçelim bu fasarya kısmını, savunmaya gelin (…) Sohbet şeklinde geçecekse keselim (…) Zaten bildiğimiz şeyler’ dedi. Eğer yargıç, avukatın söylediklerini ‘fasarya kısmı’ ve ‘savunma kısmı’ başlıkları altında tasnif ediyor, avukat konuşurken anında ‘fasarya’ kısmını eleyip, ‘savunma’ başlığını ‘Zaten bildiğimiz şeyler’ alt başlığının süzgecinden geçiriyor ve kalan kısmının da ‘sohbet gibi geçmemesini’ sağlamaya çalışıyorsa siyasi iktidarın kullandığı devlet otoritesinin yargıç iktidarı aracılığıyla prototip savunma yapan protoavukat icat etme aşamasına gelinmiştir demektir. (Beynim söylemiyor, kendi düşüncemin notunu düşüyorum: Yargıca iktidar gücü verilirse, o iktidarı denetleyen bir üst iktidar vardır ki, o da siyasi iktidar olur. Ey beynim, sen hala yargı bağımsızlığı üzerine benim kafamı yor…)

Avukat Ömer Kavili hakkında verilen tutuklama kararının gerekçesinde, ‘(…) eyleminin amacının kutsal savunma hakkı olmadığı, aksine ‘ters psikoloji (anlamını ne beynim ne ben biliyoruz)’ ile müvekkilini ve kendisini mağdur göstererek haklı çıkarmaya çalıştığı, şüphelinin eyleminin müdafisi olduğu davayı sulandırmaya çalıştığı tüm bu eylemler birlikte değerlendirildiğinde amacının halkın gözünde Yargıyı ve Mahkemeleri itibarsızlaştırmak olduğu, adalete güveni sarsmayı amaçladığı , şüphelinin eylemlerinin haber niteliği taşıyarak toplumda infiale sebep olduğu, delillerin henüz toplanmamış olması, şüphelinin kaçma veya delilleri karatma ihtimali bulunması’ gösteriliyor. Yargıçlar bilmelidirler ki, avukat savunmasında hangi taktik ve stratejiyi uygulayacağını özgürce belirler. Buna ancak kendi müvekkili itiraz edebilir. Avukat bazı davalarda kamuoyunu etkilemeyi amaçlayabilir, savunma taktiklerini bu stratejiye göre oluşturur. Buna agresif savunma diyenler vardır. Bu tür savunmayı seçen avukat halkın gözünde Yargıya ya da Mahkemelere değil, o somut olayda yargılamayı yürüten yargıca ya da mahkeme heyetine, varsa jüriye karşı itibar konusunu gündeme getirmeyi amaçlar; amacı adalete değil somut olaydaki yargılamayı yürüten yargıca veya mahkeme heyetine güveni sarsmak ve toplumda itiraz seslerinin yükselmesine yol açarak ‘hüküm kuracak olanın’ yaptığı savunma üzerinde bir daha, bir daha ve bir kere daha düşünmesini sağlamaktır. Avukat ister müvekkilini ister kendini,ister hem müvekkilini hem kendini mağdur göstererek haklı çıkmaya çalışabilir; bu tür savunma taktiğini ‘davayı sulandırmaya çalışmak’ söylemiyle itibarsızlaştırmaya kalkışmak hiç kimsenin haddi değildir. Savunma hakkı kutsal değildir; kutsal değildir ama asla kullanılmasına ve kullanma biçimine karışılmaması gereken bir haktır. Bunun için de avukatlık hukuku derslerinde, bu ders seçimlik de olsa, ‘avukatın dokunulmazlığı’ başlığı altında ‘avukatın yaptığı savunma nedeniyle asla ve asla ceza ve disiplin tehdidi altında olmayacağı’ gereği öğretilir; savunmada hakaret varsa, hakarete uğradığını ileri süren sadece tazminat istemiyle özel hukuk davası açabilir. Avukatın dokunulmazlığına dokunulduğunda yargı itibar kaybeder, mahkemelere güven sarsılır.”

Hukuktan istifa ettiğim için benim yerime ve bana rağmen düşünce üreten beynime şunu söylemek istiyorum: “Sevgili beynim; hukuktan istifa etmemiş olsaydım ben de aynı şeyleri söyler ve yazardım: Ama bir de Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın ‘savunmayı savunmak’ yerine savunma işlevini yerine getiren avukat açısından tutuklama nedenlerinin bulunmadığına ilişkin itirazlarına bir çift söz ederdim: Avukat tutuklanmazsa kaçacağını söylese örneğin, karar hukuka uygun mu olacaktı? Bu mudur TBB’nin hukuk-yargı-savunma anlayışı?​”

Avukatın dokunulmazlığına dokunuldu mu ne olur? Ne olur? Avukat tutuklanır, hapse girer. Huzurlu musunuz şimdi? 

Evrensel'i Takip Et