İşsizlik sigortasının gerekçesi
Fotoğraf: Envato
Ekonomi yazarı Uğur Gürses, İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken kaynağın yaklaşık 11 milyar liralık kısmının 3 kamu bankasına sermaye olarak aktarıldığını ortaya koyan bir yazı kaleme aldı.
Böylesi bir işlem fon kaynaklarının amacı dışında kullanılması bir yana, açıkça kanuna aykırıydı. Çünkü fonun gelir-gider kalemlerinin neler olduğu, bunların nasıl tahsis edileceği ve değerlendirileceği yasada ayrıntısıyla düzenlenmişti.
Nitekim muhalefet milletvekilleri konuyu Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gündeme getirdiler. Bakan Yardımcısı Komisyona yaptığı açıklamada, bahsedilen işlemin Hazine ve Maliye Bakanlığının bilgisi dahilinde olmayıp, kurumların kendi inisiyatifiyle gerçekleştiğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise kamunun kendi içindeki kaynakları farklı birimlerde kullanacak şekilde tedbirler alabildiğini ve herhangi bir risk ya da kaybın söz konusu olmadığını ifade etti.
Ancak mesele bu tasarrufun kamu kaynaklarını zarara uğratıp uğratmadığı ya da böylesine büyük meblağda bir kaynak transferinin Bakanlığın bilgisi olmadan nasıl gerçekleştiği tartışmalarıyla sınırlı değil.
Konunun ciddi bir sınıfsal boyutu var. Çünkü emek gücünü işsizlik riskine karşı desteklemek ve yeniden istihdama dahil olmasını sağlamak üzere ayrılan kaynakların, bankacılık sistemi aracılığıyla sermaye kesimine aktarılması ya da bu kesimin kamu bankalarında yol açtığı zararın işsiz kalanlar için kullanılması gereken kaynaklarla telafi edilmesi söz konusu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, kamu bankalarına aktarılan bu kaynak aracılığıyla iktidara yakın sermaye gruplarının fonlanacağını dile getiriyor. Oysa böylesi bir kaygıda, sermayenin hangi siyasi partiye yakın olduğuna değil sınıfsal konumuna odaklanmak gerekiyor.
Yürürlükteki yasanın gerekçesinde, işsizlik sigortasının varlığı halinde sigortalı işsizin düşük verimli veya gelirli bir işi kabul etmeye zorlanamayacağı belirtiliyor. Yani işsizlik halinde emek gücünün geçim koşullarını kolaylaştırmanın yanı sıra pazarlık gücünü korumak da hedeflenmiş.
Bu durumunda İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken kaynakları emeğin pazarlık gücünü koruyacak şekilde kullanmak gerekiyor. Bunun dışındaki her türlü fon tasarrufu bu yasanın amacına aykırı.
Gerekçede vurgulanan bir diğer konu ise gelir dağılımında adalet.
Dolayısıyla fonun emek sermaye çelişkisini derinleştirip, eşitsizliği arttıracak şekilde kullanılması da yasayla açıkça çelişiyor. Fon kaynaklarından işverenlere teşvik ödenmesini tam da bu çerçevede değerlendirmek lazım.
Yasanın gerekçesinde ücret düzeylerinin düşüklüğü de vurgulanmış. Bu ücret düzeylerinin tasarruf olanaklarını büyük ölçüde sınırlandırması dolayısıyla kısa süreli işsizlik halinin bile yaşamsal açıdan son derece tehlikeli olduğuna dikkat çekiliyor.
Kaldı ki TÜİK verileri işsizliğin yüzde 25’e yakınının uzun süreli nitelikte olduğunu gösteriyor. Bu oran kadın işsizler bakımından yüzde 30’u geçiyor.
Sadece yürürlükteki yasanın gerekçesinden hareketle bile konunun sınıfsal niteliğini ortaya koymak mümkün.
Buradan hareketle fonun kullanımına ilişkin tartışmaları da, yüksek işsizlik düzeyine karşılık fonda bu kadar kaynağın nasıl birikmiş olduğunu da esasen bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50