17 Ekim 2018 00:05

Modern tıpta gedik

Modern tıpta gedik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Modern tıbbın kuruluşu bizde çok eskiye gitmez. Osmanlıdaki ilk tıp fakültesi Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’nin kuruluş tarihi 1827 olup, medrese tipi eğitimden modern tıbba geçişin miladıdır aynı zamanda.

Askeri ve sivil tıp iç içedir başlangıçta. Yakın yıllara kadar sivil hastane koridorlarının ‘koğuş’ diye anılması, hatta tedavi olup evine gönderilecek yatan sivil hastalara eve değil de  ‘tabura gönderme’ anlamında ‘taburcu’ denmesi tesadüf değildir.

Denebilir ki, Sağlıkta Sosyalizasyon Projesi’nin başlamasına kadar, yani köyden kente bir ağ misali sağlık ocağı kurulması süreci öncesinde, toplumun tamamı olmasa da erkeklerin, zorunlu askerlik sürecinde kamusal sağlık sistemi ile en yakın tanıklığı kışlalardır. Askerde ücretsiz muayene, ücretsiz ameliyat, ücretsiz ilaç hakkına yüzyılı aşkın bir süre tanıklık, terhis sonrası sivil yaşamda da bir sosyal hak olarak ücretsiz kamusal sağlık hizmetlerine  eğilimi perçinlemiştir diyebiliriz.

Hasılı, bizim coğrafyada modern tıbbın doğuşu ağırlıklı olarak kamusal bir sağlık hizmeti olarak başlar. Ama yerleşmesi hiç de kolay olmaz. Yüzyılı aşkın bir zaman hacamat, muska, sülük, şifa niyetine kullanılan cümle ot zerzevat sağlayıcıları, ve dahi diş çeken berberler, muskacılar direnç hattı oluşturur. Şimdi onlara yeniden paye veriyor yeni Türkiye düzeni: Allanıp pullanıp “alternatif tıpçı” kılınıyor, reklam eyliyorlar. Yetmedi kamu ve özel hastanelerine sirayet ediyorlar.

“Kamusal sağlık hizmetlerin daralması, piyasalaşma, sağlıkta özelleştirme insanları yeniden alternatif arayışlara yönlendiriyor” tespitini daha fazla önemsememiz gereken günlerden geçiyoruz.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinde özelleştirmeye göz kırpan sözleşmeli doktor, hemşire uygulaması, şehir hastaneleri modeliyle 25 yıllığına işletme hakkının özele geçirilmesi, kamusal sağlık hizmeti bağlamında tarihsel bir hafıza olan askeri hastaneler ve sağlık ocaklarının kapatılması birbirinden bağımsız ele alınamaz. Hele eski Başbakanlardan Tansu Çikler’in  “son sosyalist kale” olarak tanımladığı SSK sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı’na devri yani sağlıkta finansman ve hizmet sunumunun tek elden yürütüldüğü bir modelin yok edilmesi tesadüf değildir. Hasılı, 80 öncesi 1. Milliyetçi Cephe iktidarına dayanan, Dünya Bankası güdümünde bir sağlıkta özelleştirme sürecinin bugüne dair çıktısıdır tanıklığımız.

Bir yandan son hızla artan sağlıkta özel sağlık işletmeciliği, diğer yandan kamu sağlık kurumlarında performansa dayalı ücretlendirme tanı ve tedavi süreçlerinde toplumda bir güvensizlik oluşturmuştur. Avrupa’da koroner anjiyonun en sık yapıldığı ülkelerin başında gelip, kalp krizinde ilk bir ayda ölümlerin en çok rastlandığı ülkelerden olmak haklı bir güvensizlik nedenidir. Nedeni ise piyasacı aklın daha fazla kâr hırsı ile erken taburculuk dayatmasından başka birşey değildir. Ya sezaryene ne demeli! Nerede ise normal doğum yapılmaz oldu ülkede. Gel de güven, öyle ya!

Hayat boşluk tanımaz. Modern tıbbın gücü bilime, kanıta dayalı olmasıydı. Yukarıdaki örnekler  bilimden ve kanıta dayalı tıptan ciddi sapmalardan sadece birkaçı. Hal böyle olunca ‘şarlatanlar devri’ başlar. Hacamat, sülük, idrar içirme, muska yazma, okuyup üfleme tıbba alternatif maskesinde kol gezmeye başlar.

Hekim muayenehanesi için kapı genişliğinden merdiven yüksekliğine, asansörden depreme dayanıklılık raporuna sayısız zorunlu kural emreden Sağlık Bakanlığı ve diğer ilgili kurumların siz hiç aktarlarla ilgili cümle kullandığını duydunuz mu?

 Peki, ne yapmalı? İşe, GSS ( Genel Sağlık Sigortası) yasasında sağlık hizmetlerinin pirim temelli olma cümlesini ‘vergi  temelli’ olarak değiştirme adına mücadele yürütmeye çaba harcamakla başlamak hiç de fena olmaz. Ne dersiniz?

 Sağlıcakla kalın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa