22 Ekim 2018 01:00

Son Çıkış: İhanete kuş bakışı bakış!

Son Çıkış: İhanete kuş bakışı bakış!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son Çıkış.

Büyük ve kalabalık şehirlerde yaşayan herkese ‘Aynı ben!’ dedirtecek bir film!

Aynı zamanda da...

Ülke yönetimin en tepesindekine dahi...

‘İstanbul’a ihanet ettik’ dedirten yüksek binaların sadece kentlerin mezar taşları değil, kenti yaşayanlar için hapishaneye çeviren duvarlar olduğunu anlatan bir hikaye.

Beton cumhuriyetinin tüm yaldızları dökülürken insana dair bir sunum!

***

Bayburt Üniversitesi...

Giresun Üniversitesi...

Mardin Artuklu Üniversitesi...

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi...

Munzur Üniversitesi...

Diyarbakır Dicle Üniversitesi...

Tek tek adlarını sıralayınca, ‘Anadolu eğitimde parlıyor’ imajı doğuyor.

Oysa...

Sayıştay 2017 denetim raporu diyor ki...

Bu üniversitelerdeki 200’den fazla bölüm boş. Hoca var. Lakin öğrenci bulunmadığı için eğitim yok.

Mesela Munzur Üniversitesinde, kurulduğu 2008 yılından bu yana bir tek öğrenci dahi almayan bölümler var.

Öğrenci yok, eğitim yok ama takır takır maaşını alan akademik ve idari personel var.

Sayıştay diyor ki; kamu kaynakları çarçur ediliyor.

Beton cumhuriyetinin yaldızlarının döküldüğü görülüyor fakat arkada bu kadar açık görünmeyen insan hikayeleri var.

Mesela...

En yüksek işsizlik oranı yüksek öğretimlilerde: Yüzde 13.3!

Yüksek öğrenim görüp İŞKUR’a ‘ne iş olsa yaparım’ diye adını yazdıranlar gırla!

Atanamayanlar, bunalıma girip intihar edenler. 

Ağır sosyolojik sorunlar oluşturan insan hikayeleri.

Sadece üniversiteler mi?

Elbette hayır!

Adalet sarayları var, Anadolu’nun dört bir yanında.

Avrupa’nın en büyük adliyesi de Türkiye’de, İstanbul Çağlayan’da.

Sanırsınız ki...

Adalet her yerde hızla tecelli edecek kadar gelişmiş.

Oysa...

Biriken dosyalar...

Yıllar süren davalar...

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine savcı veremeyecek kadar evrensel hukuktan uzak kadrolar...

Saraylar dökülüyor.

Adaleti de ara ki bulasın.

İddianamesiz aylarca tutuklu olanlar var. Hapishanelerde yaşanan acılar var. Mahkeme kapılarında yaşanan dramlar var. Acı insan hikayeleri var.

Lakin hak hukuk yok!

Devasa futbol stadyumları var adına ‘arena’ denen.

Çoğunda seyirci yok. Futbol altyapısı yok. 80 milyonluk ülkede yetişip ulusal takımda oynayabilecek, kaliteli 8 tane futbolcu yok.

Ülke futbolu dökülüyor tıpkı beton cumhuriyetinin yaldızları gibi!

Bu kadar mı?

Hayır tabi ki...

Havaalanlarımız var, uçmasak da parasını ödediğimiz.

Misal, Kütahya’da yapılan Zafer Havalimanı.

2012’de açıldı. Afyonkarahisar, Uşak ve Kütahya’ya hizmet verecek şekilde planlandı. Müteahhit firmaya onuncu yılın sonuna kadar, her yıl artacak şekilde, yolcu garantisi verildi.

Üç ilin toplam nüfusu 1 milyon 650 bin.

Yıllık turist sayısı 650 bin.

Şirkete 2017 yılı için verilen garanti yolcu sayısı ise 1 milyon 150 bin.

Yolcu tahminin ne kadarı mı tuttu, sadece yüzde 5’i.

Geriye kalan uçmayan yolcular için devlet, bizden topladığı vergilerden, milyonlarca lirayı alıp şirkete ödeme yaptı.

Geçmediğimiz köprüler için de, tüneller için de, yollar için de... Gitmediğimiz şehir hastaneleri için de ödeme yapıp duruyoruz.

Tüketim mabetlerimiz AVM’lerde boşalıyor.

Beton cumhuriyetinin yaldızları bir bir dökülüyor.

ÖDEDİĞİMİZ FATURA DA, MUTSUZLUĞUMUZ DA ARTIYOR

Havaalanı, otoyollar, köprüler, AVM’ler...

Dışarıdan borçlanarak kurduğumuz beton cumhuriyetinin faturasını şimdi ödüyoruz.

Dış açık milli gelirin yarısını aşmış.

Toplam borç 5 trilyonu bulmuş.

Yaldızlar dökülürken yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon sapasağlam yapışmış hayatımıza.

Dışarıdan yağan paranın faizi, beton üzerinden yükselen rantın kendisi beslenebilsin diye... Sömürü artmış.

Çalışma koşulları ağırlaşmış.

Her yıl 2 bin insan, adına kimilerinin ‘kaza’, kimilerinin ‘kader’ dediği iş cinayetine kurban gitmiş.

Peşi sıra...

Hızla mühendisini, mimarını, CEO’sunu, bankacısını, doktorunu...

Bilumum ‘orta sınıf’ denen tabakayı mutsuz kılmış yaldızlar dünyası dökülüyor şimdi, ardında acı insan hikayeleri bırakarak.

İşte ‘Son Çıkış’ adlı film, mutsuz bir mimarla beton cumhuriyetinin boğucu düzenini birleştirerek bizi yaşadığımız gerçeğimizle yüzleştiren bir film.

Daha filmin girişinde...

Etkileyici görseller eşliğinde bir dakika süren iş makineleri, inşaat sesleri ve yoğun trafik gürültüsü İstanbul’un bunaltıcı gerçeğini yüzünüze çarparak sarsıyor insanı.

Film karesindeki her üst geçide tepeden bakan yüksek yüksek binaların her tarafımızı sardığını...

İstanbul’un Avrupa yakasındaki merkezlerinden Kadıköy’de üniversite öğrencisi Özge Kandemir’in canını alan hafriyat kamyonlarının her yerde olduğunu...

Şehrin ortasında da ormanın kıyısında da inşaat faaliyetlerinin kesintisiz sürdüğünü...

Her tarafı parselleyen gayrimenkul mafyasının hayatımızın parçası haline geldiğini...

Beton cumhuriyetinin mahalle bağlarını nasıl da çözdüğünü...

Katarlı heyet için yolun trafiğe kapatılması sahnesiyle, beton cumhuriyetinin sermayenin her türlüsüne kırmızı halı sermekten geri durmadığını...

Kredi kartı, arabası elinden alınan bir mimarın beton cumhuriyetinde nasıl da sudan çıkmış balığa dönüştüğünü...

Hafta sonu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Diyarbakır Stadyumu’nun açılışında, “Biz bu abideleri diktik” diye haykırırken...

Beton abidelerin büyük kentleri nasıl da yüksek duvarlı cezaevlerine döndürdüğünü başarı ile anlatan bir film.

Adeta kendi gerçeğimize kuşbakışı tepeden baktıran bir film; Son Çıkış!

KURTULUŞ STRATEJİSİ ŞART!

Hafta sonu ebediyete uğurladığımız büyük usta fotoğrafçı Ara Güler, çektiği İstanbul fotoğrafları için şöyle demişti bir röportajında: “Eski İstanbul fotoğrafları önemlidir. Ben çekmeseydim olmayacaktı. Eski İstanbul’u çekmiş olmak İstanbul’un yok olmasının önüne geçti. Kendisi yok ama fotoğrafı var.”

Eski İstanbul yok ama büyük kuleler var; İstanbul’u, içinde yaşayanlarla birlikte boğan.

Filmin bir sahnesinde geçen, yüksek duvarlı açık cezaevine dönüşmüş durumdaki İstanbul’dan kaçmakta zorlanan mimar ile Kürt seyyar satıcı genç arasındaki şu diyalog çok yol gösterici:

“Cezaevinden stratejisiz kaçılır mı hiç. Hangi filmde gördün sen onu. Kaçış için iyi bir planın, dışarıdan desteğin olmalı!”

Filmin son kısmı, mimarın doğal yaşama kaçtıktan sonraki, doğal hayatının hikayesini anlatıyor.

Mimar orada da boğuluyor.

Film...

‘Doğa romantizmi’ ile boğulmaktan kurtulunulamayacağını...

Kapitalizm içinde, ‘doğal yaşam’ diye çıkılan yolun, nasıl da organik tarım ticareti otobanına dönüştüğünü...

İşi ajitasyona dökmeden, hayatın doğal akışı içinde, en gerçekçi haliyle seriyor önümüze.

İzleyiciye de sadece...

‘Gerçek bir kurtuluş stratejisi ne?​’ sorusu üzerine düşünmek kalıyor!

GERÇEĞİMİZLE BİZE BOĞARKEN, GÜLDÜRÜYOR DA...

Film, kendi hayatımıza, tepeden izlercesine baktırmayı başarırken, gerçeği görmemizi o kadar sahici sağlıyor ki...

İzlerken daralma hissi yaşamamak neredeyse imkansız.

Aynı zamanda...

İstanbul’dan kaçmaya çalışan ve kendini bir anda sancılı kentsel dönüşümün ortasında bulan Mimar Tahsin’in, meteliksiz ve telefonsuz yol arayışı güldüren hikayelerle dolu.

Daralttığı kadar güldürüyor da.

Yazıda daha önce vurguladığım gibi düşündürtüyor da.

Hayatımız...

Amedspor’un kuru çimler nedeniyle maç yapamadığı sahasının çimlerinin, Erdoğan’ın hafta sonu gerçekleştirdiği Diyarbakır gezisi öncesinde, yenilenmesi örneğindeki gibi...

Cilalı beton ve imaj devrinde devinip duruyor.

Yüzümü imajdan gerçeğe döndüren filmi izlemenin tam vakti!

Yönetmenliğini Ramin Matin’in yaptığı...

Başrollerinde Deniz Celiloğlu ve Ezgi Çelik’in yer aldığı film, 2 Kasım Cuma vizyona girecek.

Not alınız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa