İdlib'e barış, Fırat'ın doğusuna savaş!
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’da yapılan dörtlü zirvede Suriye’de siyasi çözümden yana olduklarını açıklamasının üzerinden daha 24 saat bile geçmeden Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda bulunan Zor Mağar bölgesine topçu atışı yaptığı haberi geldi.
O zaman ister istemez akla şu soru geliyor: Siyasi çözüm Erdoğan’ın aklına sadece İdlib söz konusu olunca mı geliyor? Eğer Suriye’de siyasi bir çözümden söz edilecekse bu çözüme savaşın bütün taraflarının dâhil edilmesi gerekmez mi?
İstanbul’daki dörtlü zirveden başlamak gerekirse; bu zirve her ne kadar Türkiye’nin bölgede (Ortadoğu) oyun kurucu bir ülke olduğunun kanıtı gibi gösterilmeye çalışılsa da tersine emperyalist güçlerin Türkiye’nin varlığını ancak sahadaki çıkarlarına hizmet ettiği kadar önemsediklerini gösterdi.
Öncelikle ABD’nin nükleer işbirliği anlaşmasından (P5+1) çekilmesi sonrası aralarındaki gerilim giderek tırmanan ABD ve İran’ın bu toplantıya katılmamış olmaları, siyasi çizgilerinin temsil edilmediği anlamına gelmiyor. İstanbul zirvesi öncesinde Trump ve Macron’un telefon görüşmesi yapıp “Suriye’de hedeflerimiz ortak” mesajını vermeleri ve yine Putin’in zirveden sonra yaptığı “İran olmadan Suriye sorunu çözülmez” açıklaması da bunu gösteriyor zaten.
Zirveye gelince…
Putin, İdlib mutabakatını neden önemsediklerini zirve sonrasındaki toplantıda söylediği “Türkiye’nin silahsızlanmış olan bölgeden, hem muhaliflerin hem ağır silahların çekilmesi için çaba sarf edeceğini ümit ediyoruz” sözleri ile bir kez daha ortaya koydu. Çünkü Rusya ve müttefikleri İdlib’e askeri harekâtı, Türkiye buradaki cihatçı grupların tasfiyesi konusunda kendilerine garanti verdiği için rafa kaldırmışlardı.
Fransa ve Almanya’nın ise, Rusya ve Türkiye arasındaki İdlib mutabakatının devamını öncelikle İdlib’e askeri harekâtın ve bağlı olarak olası mülteci akınının önüne geçmek bakımından önemsedikleri biliniyor. Öte yandan da Rusya’nın askeri operasyonla Suriye’de hızlı ve kesin bir zafer kazanması yerine bu işin sürece yayılmasının özellikle ABD ve Fransa tarafından istendiği de sır değil.
Burada Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un zirvedeki “Suriye’de aslında iki savaş süre geliyor. Hep birlikte teröristlere karşı sürdürdüğümüz bir savaş var. Bir de Suriye’deki rejimin kendi muhaliflerine yönelik sürdürdüğü bir çatışma” değerlendirmesine de dikkat çekmek gerekiyor. Macron bu değerlendirme ile Erdoğan’ın beklentisinin aksine, ABD ve Fransa’nın Fırat’ın doğusunda Kürtlerle işbirliğinin devam edeceği mesajını bir kez daha vermiş oldu.
Özetle eğer İstanbul zirvesinin bir öneminden söz edilecekse bu önem, toplantıya katılan güçlerin sahada nerede durduklarını göstermesi oldu. Yine bu toplantı, Erdoğan’la bir araya gelen emperyalistler için Türkiye’nin öneminin sahadaki çıkar ve beklentileriyle doğru orantılı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Dolayısıyla sahadaki emperyalistler için çıkarlarıyla, kendi çıkarlarına hizmet ile doğru orantılı olan bu rolün adı da oyun kuruculuk değil, taşeronluktur.
Peki, Suriye’de siyasi çözüm ve bu temelde bir anayasa komisyonunun kurulması çağrılarının yapıldığı toplantının hemen ertesinde Fırat’ın doğusunda Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) denetimindeki bölgeye topçu atışı yapılması ne anlama geliyor?
Öncelikle Türkiye’deki Erdoğan iktidarının İdlib’deki garantör rolünü Fırat’ın doğusunda Kürtlerin (DSG) yönetimindeki bölgeye yönelik müdahale için bir fırsata çevirmeye çalıştığını gösteriyor.
Öte yandan ortaya çıkan tablo sahadaki dengelerin bir süre daha Türkiye’ye manevra alanı yaratmaya devam edeceğine de işaret ediyor.
Ancak ne kadar manevra yaparsa yapsın, İdlib’e barış ve Fırat’ın doğusuna savaş siyaseti ile Türkiye’nin kazanabileceği bir şey yok. Çünkü önünde sonunda Türkiye’deki iktidarın İdlib’de yatırım yaptığı cihatçı gruplar temizlenecek ve ne kadar önüne geçilmeye çalışılırsa çalışılsın Suriye Kürtleri de şöyle ya da böyle yeni Suriye’nin kurucu unsurlarından biri olacak. İşte o zaman Türkiye başına bela ettiği cihatçılar ve kendi Kürt sorunuyla baş başa kalacak!
İki yanlış bir doğru etmediğine göre, ısrarla sürdürülen bu politikanın yanlış olduğunu söylemekten ve halklarımızın bu yanlışların faturasını acı bir şekilde ödemesine karşı mücadele etmekten başka bir çıkar yol yok!
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45