Peyzaj Mimarlığı-3 | İlk Dergi
Son yazımı bitirirken uzmanlıklar arası kürsülerden söz etmiştim. Şöyle bitiriyordum:
Bu gün yeryüzünün bütün üniversitelerinde “uzmanlıklar arası kürsüler” var.
(interdisipliner) Bunu becerebilmeleri için de daha öğrenciyken buna göre
yetiştiriliyorlar. Onları eğitecek öğretim görevlileri de…
Önce bunu örnekleyerek bitirmek istiyorum.
Örneğin Lund (İsviçre) Üniversitesinde 15 yıl rektörlük yapmış bir öğretim görevlisi yeni üniversite yapılarının gerçekleştirilmesinde danışmanlık yapıyordu. Fizik, kimya, biyoloji bölümlerini kafa kafaya getirtmişti. Öğretim görevlilerinin saat beş çayını içecekleri oylum da ortaktı. Böylece en az günde bir kez söyleşiyorlardı. Birbirlerinden esinleniyorlar, kimi konuları da birlikte işliyorlardı. (Bu konularda daha önce de birkaç kez sanırım söz etmiştim.)
Şimdi, bu konuyu bir öneriyle bitiriyorum: Üniversitelerimizde “tasarlama” bölümleri birbirlerinden koparılmamalıdırlar. Örneğin mimarlık bölümü ile peyzaj bölümleri… Ayrıca, mimarlık eğitimi içine peyzaj dersi, en azından yardımcı ders olarak girmelidir.
İLK DERGİ
Bir gün, daha önce geçen yazımda onlardan söz ettiğim konunun uzmanları Günel Akdoğan ile Yüksel Öztan’ dan bir istek geldi: Uzmanlıklarıyla ilgili bir dergi çıkaracaklardı. ( Anımsamıyorum ama sanırım yarım yüzyıl önce…) Bu ilk dergiye benden de bir yazı istiyorlardı. O yazımın ana konusu bu gün de geçerlidir.
Diyordum ki:
Siz birini sevseniz her şeyden önce adını, anlamını öğrenmek istemez misiniz?
Menekşeyi neden Latince bir adla anıyorsunuz?
Bir şeye Latince, ötekine Arapça, bir başkasına Fransızca, İngilizce, Almanca ad verirsek birbirimizle anlaşabilir miyiz?
İnsanımızla bağlarımız kopmuyor mu böylece?
“Uluslar arası alanda anlaşabilmek için…” yanıtını almıştım daha sonra. Önce kendi insanınızla anlaşmalısınız demiştim ben de… Dış ilişkilerde Latince kullanılabilir. Türkçe adlar bunu engellemez. Ama yalnız Latince adlar kullanırsanız bu kendi halkınızla anlaşmanızı sağlar mı?
Ben üniversitedeki anatomi dersinde bütün kemiklerimizin, kaslarımızın adlarını Latince bilmeğe zorlandım. Hiç birini öğrenemedim. Şimdi de anımsamıyorum. Bir tek, yüzümüzdeki ‘masater kası’’ (böyle mi yazılır onu da bilmiyorum) kalmış usumda. Onu da arkadaşım okumuştu kulağımın dibinde, sınavdan önce. Sınavda o sorulmaz mı? Tam not almıştım o dersten.
Daha sonra ki yıllarda, ‘Atlas’ dergisinde bir bitki haritası yayınladılar. Yazı yazdım onlara, eleştirdim. Bana yanıt verdiler. Doğru bulmuşlardı… Sonra da Türkçelerini eklemişlerdi anımsadığımca…
(Sürecek)
Evrensel'i Takip Et