13 Kasım 2018 23:40

Sorma cesareti

Sorma cesareti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mamak’ın Mengele’si Prof. Dr. Turan İtil hakkında suç duyurusunda bulunuldu" haberi 2011 yılına denk düşüyordu. Mamak Cezaevini işkence ile hafızalara kazıyan seksenli yıllardan yaklaşık 30 yıl sonraydı. İşkenceci zanlı bir tıp doktoru, dönemin iktidarının "güvendiği” bir profildi.  

İşkenceci yönetimler standart bir hekim tipine gereksinim duyarlar: Görmeyen, duymayan, işitmeyen. Dolayısıyla belgeye yani adli rapora dönüştürmeyen yani kanıt yok sayıcı / yok edici hekimler. Seksenlerde de bu böyleydi, iki binlerde de. Suretimiz böyle olmasaydı, bir işkence davasında ilk mahkumiyet neredeyse 1996’ya sarkar mıydı bu ülkede?

‘Hekim ve güven’ kelimelerine toplum için başka iktidarlar için başka anlamlar yüklendi bu ülkede. Misal geçen hafta Sağlık Bakanı Yardımcısı Muhammet Güven arz-ı endam eyledi KHK ile memuriyetten uzaklaştırılan veya mezun olup zorunlu hizmet ataması yapılmayan hekimlere dair, dedi ki: “Burada devletin şunu deme hakkı var; devlet ‘Ben seninle çalışmıyorum, sana güvenmiyorum’ diyorsa devletin, sağlığını korumak, güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu insanları da (o hekime) teslim etmeme hakkı vardır.” Peki, AKP Hükümeti sağlık alanında kimlere güveniyor? Anlaşılan o ki; misal, emniyette gözaltı giriş çıkış adli muayenesini bizzat gözaltı merkezlerinde yapan hekimlere güveniyor. Gözaltı arabasına gelip uzaktan “bir yakınması olan var mı” diye sorup muayene etmeden adli rapor düzenleyen hekimlere güveniyor. Siz hiç ‘işkence bulgularını adli rapor ile örten’ bir hekimin KHK ile işten atıldığını duydunuz mu?

Soru şu; bin yıllardır ‘hastaları ile arasına din, mezhep, ideolojik farklılık, ırk ayrımı girmeyeceğine’ ant içen hekimlere dair arz-ı endam eyleyen şimdinin Sağlık Bakanı Yardımcısı Muhammet Güven yargılanır mı, ya da ne zaman? Biliyoruz ki KHK mağduru hekimler ile hiç atanmayan hekimlere dair “istihbarat bilgi” notları esas alındı. Kimi kardeşinin politik duruşu nedeniyle işinden edildi, kimisi öğrenciliğinde bir konsere veya bir basın açıklamasına katıldığı için. Kimi hekimlere çalışma yasağı getirirken “politik tutum, mezhep, inanç  farklılıklarını” da baz alan anlayış eninde sonunda hekimler ve hastaları arasında da bu nifakı usa sokar. O yüzden son derece tehlikelidir ve sorumluları er ya da geç yargılanmalıdır.

Geçen hafta yazmıştım; Sağlık Bakanlığının dönemin AKP’li Sağlık Bakanı baş editörlüğünde bürokratları için bir başucu kitabı yayınlayıp şöyle dediğini: “Bu güç stratejileri, tüm durumlarda etik olmasa da, muhaliflerin meşruiyetine, dürüstlüğüne veya motive edici kaynaklarına saldırın”. Şimdi bu başucu kitabı ile yetişen Sağlık Bakanlığı bürokratları “muhalif gördükleri” binlerce hekim ve sağlık çalışanını işinden ediyor, atamasını yapmıyor, üstelik adete 600 gün ülkede çalışma yasağı getirmeyi hedefliyor.

Seksenlere dönüp baktığımızda Ecevit’inden Demirel’ine sistematik işkencenin varlığını kabul etmeyen yoktu. Ama hiçbirisi bu konuda etkin hukuki süreç başlatmadı. Derken AKP iktidar eyledi ve Başbakanları “İşkenceye sıfır tolerans” cümlesi ile manşet oldu. Geldik bugüne. Soran, sorgulayan, sendikal örgütlenmelerde, öğrenci derneklerinde aktif rol alan hekimlerin yoğunluklu olarak KHK ile işten atıldığı veya zorunlu hizmete rağmen atanmadığı bir ahvalde “İşkenceye sıfır tolerans” nasıl olacak? Özünde ‘sorma cesareti’ yok edilmek isteniyor sağlıkçılar arasında. Sorma cesareti olmayınca işkence ve kötü muamelede adli raporu düzenlemeye kim cesaret edebilir ki? Şehir hastanelerinin rant telaşını, sağlıkta özelleştirmeleri, piyasacı tıp anlayışını, işkence ve kötü muameleyi, savaşları, yoksulluğu, eşitsizlikleri sorma cesareti olanlar öncelikli cezalandırılıyor, ibret-i alem misali.

İşkencenin önlenmesinde hükümetler, demokratik kitle örgütleri, hakim ve savcılar kadar hekimlerin de rolü vardır. Bu adli rapor mekanizmaları ile bir yönü ile tıbbi boyuta sahip olsa da; tarihin güvenilir tanıklarıdır sağlık çalışanları aynı zamanda. Son kırk yılda “yüz binlerin işkenceden geçirildiği” yakın tarihimizde sağlık çalışanlarının geçmiş ve gelecek tanıklıkları son derece önemli.

Bu bağlamda KHK’li veya yeni mezun olup ataması yapılmayacağı ilan edilen hekimlere, bırakalım kamu kurumlarını, SGK ile anlaşmalı özel sağlık kurumlarında dahi 600 gün çalışma yasağı getirmesi öngörülen, hatta uzmanlık eğitimi almalarını yasaklayan torba yasa taslağı oldukça vahim.

‘Değerler Atlası’ verisi olarak 40 ülke arasında ‘güven indeksi’ başlığında “yüzde 12” ile dipte olan bir ülkenin yurttaşı olarak kaygılıyım. Hekimleri “politik aidiyet, etnik ve mezhepsel kökene” dair fişleyip gereğinde işten atan, eğitim hakkını engelleyen, özelde dahi çalışma yasağı getiren bir anlayışa ve ‘tılsımlı’ 600 günlerine bir insan, yurttaş ve hekim olarak güvenmiyorum.

Oysa, sağlıklı insan, sağlıklı ülke için güvenmek ile işe başlamak gerekiyor. Bu yüzden, her şeye rağmen şimdi birbirimize, farklılıklarımızın ortak amaçlarda buluşmasına, ‘hayır’ diyebilenlerin sahiciliğine daha fazla güvenmemiz, güveni örgütlememiz gerekiyor.  

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa