13 Kasım 2018 23:50

Faturayı reddetmede ilk raunt asgari ücretin belirlenmesinde

Faturayı reddetmede ilk raunt asgari ücretin belirlenmesinde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Konkordatoların işten çıkarmaların ardı arkası gelmiyor. Ama en çok yakınılan da işçilerin ücretlerin erimesi!

Yüzde 25’i aşan resmi enflasyonun yanında işçilerin, emekçilerin en önemli harcama kalemini oluşturan gıdadaki enflasyonun da yüzde 40’lara yaklaşması, çarşı pazarda fiyatların “el yakmayı” da geçerek “can yakar” hale gelmesi, emekçileri iyice bunaltıyor.

Hiç kuşkusuz fiyatlardaki bu artış; işyerinde de “işten atmalara karşı çıkma”nın yanı sıra ücretlere ve maaşlara “ek zam” talebi olarak yansıyor. Yılın başında maaş ve ücretlere, yüzde 8.7 olarak belirlenen enflasyon tahmini baz alınarak zam yapılmıştı. Ancak yılın ikinci yarısında azan enflasyonun yılın sonunda yüzde 30’lar dolayına varabileceği dikkate alındığında, gerek TİS’lerle yapılan ücret ve maaş zamlarının gerekse asgari ücretteki artışın eridiği, gerçek ücretlerin yılın başında yapılan zamlardan öncekinin bile altına düştüğü artık herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Yani işçiler ve emekçiler için bu ücretlerle yaşamak sadece zor değil artık imkansız hale gelmiştir.

Önceki gün gazetemizde Ankara’dan yapılan haberlerde de olduğu gibi, “Neyse ki işimiz var buna da şükür”, “En kötüsü geride kaldı” propagandası hâlâ bazı işçi kesimlerinde etkili olsa da o kesimlerde de şikayetlerin arttığı, sabırların zorlandığı da bir gerçek.

Öte yandan yılın başında yüzde 14 zam yapılarak 1603 TL’ye yükselen asgari ücretin de bugün iyice eridiği kimsenin inkar etmediği bir gerçek.

Nitekim “asgari ücretteki büyük erime”ye dikkat çeken Türk-İş ve DİSK, asgari ücretin yıl başını beklemeden 2000 TL’ye çıkarılması, böylece en azından “erime”nin karşılanması, sonra da yılbaşında 2000 TL üstünden gelecek yılın enflasyonunu da dikkate alan bir artış yapılmasında hemfikir olmuşlardı.

Bu konu, her iki konfederasyonun genel başkanlarının da katıldığı bölgesel toplantılarda açık biçimde gündeme getirilmişti.

Ancakbu açıklamalar “açıklama”, yapılan toplantılarda da “toplantı” olarak kaldı!

Bu açıklamaların üstünden bir aydan fazla zaman geçmesine karşın; “saha”da; yani işyerinde, işçi havzalarında, sanayi sitelerde, kentlerin meydanlarında, bu iki koca konfederasyonun ve bağlı sendikaların (bazı sendikalar dışarıda tutulmalıdır) herhangi bir girişimini (iş yerlerinde toplantılar yapma, bildiri dağıtma, direnişler örgütleme, afişler asma, kapalı salon ve açık hava toplantıları, mitingler,... yapma gibi) görmüş değiliz.

Konfederasyon ve bağlı sendikaların sözlerinin arkasında durmaması elbette ki sendikaların işçiler arasında itibar erozyonunu da derinleştiriyor, moral bozukluğuna da yol açıyor.

Ancak şu da bir gerçek ki, sendikaların bu konuda sözlerinin arkasında durmaması ilk olmadığı gibi sürpriz de değil! Dolayısıyla bu durum; mücadeleci sendikacılar ve ileri işçi kesimlerinin kendi çalışma alanlarında taleplerde ısrar etmesine, inisiyatif alarak girişimlerini daha bir etkili biçimde yapmalarına özel bir önem kazandırmıştır.

Öte yandan, Erdoğan-AKP yönetimi de ekonominin bir yıkıma doğru sürüklendiğinin farkındadırlar. Ama onlar bu yıkımı ve yıkımın yaratacağı tepkileri 31 Mart 2019 yerel seçimin sonrasına ertelemeyi, böylece seçimle birlikte kendilerinin de ekonomik yıkımın enkazının altında kalmasını önlemeyi amaçlamaktadırlar. Ancak seçime henüz dört buçuk ay olduğu dikkate alındığında bunu kolay bir hedef olmadığı da besbellidir.

Bu yüzden de “asgari ücret mücadelesi” ve “ek zam” talebi de dahil, krizin yükünü reddetme mücadelesi önümüzdeki günlerde daha sertleşecektir.

Seçim mücadelesi ile krizin yükünü reddetme mücadelesi iç içe geçen bir mücadele olarak gündemin ön sırasına yükselirken mücadelenin ilk raundu da asgari ücretin belirlenmesinde somutlanacak görünmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa