Nedim Türfent için de Agâh Bey’e mi gidelim?
Fotoğraf: Envato
Van’da 13 Mayıs 2016 tarihinde tutuklanan kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) Muhabiri Nedim Türfent’in bugün cezaevindeki 924. günü. Türkiye cezaevleri, tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünya sıralamasında zirvedeki yerini maalesef koruyor. Ve tutuklu gazetecilerin durumunu takip açısından ilginin görece gerilediği bir dönemdeyiz.
Diğerlerini de, ara ara konu etmek üzere bugün Nedim Türfent’ten devam edelim.
Tanıklık, gazeteciliğin en temel yanlarından biri. Yaptığınız tanıklıklar bazen sizi insani olarak da sarsıyor ve yüklediği sorumluluk duygusuyla kuşatıyor. 8 yıl 9 ay hapse mahkum edilen Gazeteci Nedim Türfent de öyle.
Biliyoruz ki Nedim Türfent, sokağa çıkma yasaklarının olduğu hendekler zamanında, yasaklı bölgelerden uzun süre haber geçmekte ısrar etmeseydi şimdi bu düzeyde bir ceza ile yüz yüze kalmayabilirdi. O dönemin, Türkiye siyasetinde çeşitli alanlardaki sonuçları biliniyor. Gazeteciliğe dair sonuçlarından biri de Türfent’e yönelik cezai yaklaşımdır.
Nedim’in Hakkari’deki ilk duruşmasına İstanbul’dan üç gazeteci arkadaş gitmiştik. O ilk duruşmada 24 tanıktan 13’ü Nedim Türfent aleyhine ifade vermeleri için işkence gördüklerini anlattılar. Aralarında kafalarına silah dayandığını, dişlerinin söküldüğünü söyleyenler oldu. Bir tanık ‘İfademden ötürü Nedim Bey’den özür dilerim’ bile dedi. Duruşma hakiminin bu özür faslında araya girmesi ise, davanın nasıl sonuçlanacağına dair bir fikir veriyordu.
O duruşma tam bir gerilim filmi gibiydi. Hatta bazı bölümleri, ağır bir korku filminin sahneleri gibiydi de diyebiliriz. Geriye kalan biri gizli tanık olmak üzere 11 tanıktan 4’ü ise sonraki duruşmalarda ifade vererek işkence altında kendilerine kağıt imzalatıldığını anlattılar. Yani 17 tanık ifadelerini geri çekmişti.
Bir an, mekansal bir kaydırma yaparak bu davanın örneğin İsviçre’de olduğunu düşünelim. Sonuç sadece Nedim Türfent’in tahliye edilmesi olmaz, işkence ile sahte tanık oluşturmak suçundan bunu gerçekleştirenlerin her birine de dava açılırdı.
Şimdi Nedim Türfent cezaevinde ve bir süre sonra tutukluluğunun bininci gününü konuşuyor olacağız. Türkiye’deki devlet reflekslerine ve buna bağlı siyasallaşmış hukuk rejimine dair bilginizle bu davada olup bitenleri anlamlandırabilseniz de, yaptığınız tanıklık içinizde ağır bir etki bırakıyor.
Bu ülkede böyle birçok alandaki benzer pratikler, çok fazla insanda adaleti hukukla kazanma imkanına dair inancı acı bir tebessüme dönüştürüyor.
Son dönemde severek izlediğim internet dizisi Şahsiyet’in gördüğü yoğun ilgiyi, sanırım biraz da, bu ülkede adalete dair bu duyguyla açıklayabiliriz.
Yönetmenliğini Onur Saylak’ın üstlendiği, senaryosunu Hakan Günday’ın yazdığı, Ay Yapım imzalı ‘Şahsiyet’, dünyanın en popüler film ve dizi portalı IMDB’de izleyici yorumları ile belirlenen TOP 250 listesinde ilk 40’a girdi. Bir yerli polisiye olan Şahsiyet’te Haluk Bilginer’in büyük oyunculuğunun da altını çizmek gerekiyor.
65 yaşındaki adli katip memurluğundan emekli olan Agâh Beyoğlu (Haluk Bilginer), görev yapmış olduğu Kambura Adliyesinde, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüze uğradığı bilgisine ulaşır. Neredeyse Kambura’nın bütün erkeklerinin tecavüz ettiği çocuk, yaşadığı her şeyi günlüğüne yazdıktan sonra intihar etmiştir. Olayın üstü örtülür. Agâh Bey, bu olayın cezasız kalmasının acısını uzun yıllar içinde taşır. 65 yaşına geldiğinde de Alzheimer hastalığına yakalandığını öğrenince, bu öğrendiklerini unutmadan adaleti kendisi, kendi yöntemleriyle tesis etmeye girişir. Peki neden Agâh Bey, bu günlüğü savcıya götürmemiştir? Nedeni kendisinden öğreniyoruz: ‘Çünkü o savcı da tecavüz edenler arasındaydı.’ Hatta bir hakim bile.
Agâh Bey, çocuğa tecavüz eden, o günlükte adı geçen erkekleri tek tek öldürmeye başlar. Türkiye’nin ilk kez bu kadar kişiyi öldüren ve ardından da mesajlar bırakan ‘seri katili’, cinayet büro amirliğini de adeta deliye döndürür.
Agâh Bey’in, bazı cinayetlerini kedi kostümü ile gerçekleştirmesi gibi bazı yanlarıyla fantastik çağrışımlar taşıyan, ama usta bir oyunculuk ve kurguya dayanan dizi, adaletin sağlanmadığı bir dünyada adalete duyulan özlemle sizi içine çekiyor. Adalete duyulan özlem Agâh Bey’in ‘adalet icrası’ ile film icabı da olsa, muhtemelen izleyenlere iyi duygular hissettiriyor.
Kuşkusuz Nedim Türfent gibi adaletsizliğin kurbanı olanlar için Agâh beyler bir çare olamaz. Ama içimizde adalete ilişkin büyüyen bu boşluk duygusunu doldurması bile az şey mi?
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07