“Kimse dünyayı haftada 40 saat çalışarak değiştirmedi. İşçiler 80 saat çalışsın” Bu sözler tekelci kapitalizmin “harika çocuğu” Elon Musk’a -onu Tesla’dan tanıyoruz- ait. Haftada 40 saat çalışmak, günde 8 saatten 5 gün çalışmak anlamına geliyor. Çalışma gününü 6 güne çalışma süresini ise 13.3 saate çıkarmak gerekiyor. Yoksa dünyayı değiştirmenin başka yolu bulunmuyor!

İşçiler 19. yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak kendi hakları için büyük mücadeleler verdiler. 8 saatlik iş günü bu mücadelelerin zafere ulaşılması ile kazanıldı. Ama burjuvazi her zaman fazla çalıştırmak için sürekli bir çaba gösterdi. Bugün kapitalizmin en geliştiği ülkelerde “fazla mesai” vb. adı altında, daha geri ülkelerde ise sınırları belirsiz çalışma günleri söz konusu. Esnek çalışma, taşeronlaştırma, kazanılmış sosyal ve ekonomik hakların gasbı günümüz kapitalizminin alameti farikası durumunda.

İşçi sınıfı ise dünyayı bir iş hayvanı gibi çalışarak değil, üretim araçlarının özel mülkiyetine son vererek değiştirebileceğini Marksizm sayesinde öğrendi ve bundan 101 yıl önce de ilk iktidarını kurarak bu hayalini gerçeğe dönüştürdü. Yani işin sırrı çalışma süresinde değil, mülkiyet ilişkilerinde idi ve üretim araçlarının kapitalist kullanımına son vermeden, onları tüm toplumun malı haline getirmeden toplumu değiştirmek, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak olanaklı değildi. Sömürüye son vermek ve ondan kaynaklanan eşitsizlikleri -kadın sorunu, ulusal eşitsizlikler vb.- ortadan kaldırmak işçi sınıfının tarihsel göreviydi ve işçi sınıfının şu anda bilinci, örgütlenme düzeyi ne durumda olursa olsun, nihai olarak bu görevi yerine getirmekle yükümlüydü.

Günümüzde üretim araçları son derece gelişmiştir ve giderek de daha fazla gelişiyor. 19. yüzyılın başında 100 bin işçinin gerçekleştirdiği üretimi bugün 100 işçi gerçekleştiriyor. Üretim araçlarının sürekli geliştirilmek zorunda olması kapitalizmin bir yasası. Üretim araçları ile onu harekete geçiren insan, yani canlı emek birlikte üretici güçleri oluşturuyor. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet sistemi, üretimdeki her gelişmenin dengesizliklere ve krizlere yol açmasına neden oluyor. Üretici güçlerin gelişmesini kısıtlayıp, engellerken -bu durum krizler ve bunalımlar şeklinde de kendini açığa vuruyor- işçi sınıfının ve emekçi yığınlarında sürekli tahribatına yol açıyor ve kapitalizmden kurtulmayı işçi sınıfının önderliğinde bir avuç sömürücü dışında tüm insanlığın sorunu haline getiriyor.

Modern fabrikalarda çalışan her işçi kendi deneyiminden de bilmektedir. Geçmişte 1000 işçinin çalıştığı bir fabrika da makinelerin modernizasyonu ile -bu karları güvence altına almanın ve rekabetin kaçınılmaz sonucudur- artık 200 işçi çalışmakta, 1000 işçinin ürettiğinin 5 katını bu 200 işçi üretmektedir. Ama çalışma saati hâlâ 8 saattir, hatta işçiler daha fazla çalışmaya zorlanmaktadır ve ücretler neredeyse hiç değişmemiştir! 800 işçi kapıya konmuş, yaşam koşulları daha da ağırlaşmıştır. Ama genel olarak ülke ve dünya çapında sürekli olarak yeni sanayi kollarının, iş kollarının ortaya çıkması, yeni ülkelerin, bölgelerin kapitalizmin çarkının içine çekilmesi işçi sayısında genel olarak bir düşüşe yol açmadığı gibi, sayılarının da artmasına neden olur.

Bütün bunların özeti şudur; kapitalizm bugün tüm dünyaya birkaç kez yetecek üretim potansiyeline sahiptir. Ancak üretim araçlarının sermaye niteliği, yani onların sürekli olarak artı-değer ve kâr üretmeden üretimi sürdüremeyecek oluşu nedeniyle bu gerçekleşmemektedir, “bolluk içinde yokluk” yaşanmaktadır, çürüme ve asalaklık yaygınlaşmaktadır. Bunalımlar ve krizler bu derin çelişkiyi sürekli olarak toplumun önüne getirmektedir. Çalışma saatlerinin olduğu gibi korunması ya da onda gerçekleştirilecek her artış eski toplumun daha da vahşileşerek varlığını sürdürmesi anlamına gelir. Bu durum kapitalizmin temel çelişkisini, yani üretimin toplumsal karakteri ile, mülk edinmenin özel niteliği arasındaki çelişkiyi sürekli derinleştirir ve keskinleştirir. Toplum ilerleyecekse bu çelişkiyi çözmek zorundadır.

Son söz ise şu: Evet bu çelişki çözülecek, işçiler dünyayı değiştirecek, insanlık gelişmesine engel olan tüm zincirleri parçalayacaktır. Ama bunu daha fazla çalışarak değil, üretim araçlarını toplumsallaştırarak, bilimi ve teknolojiyi sınırsız olarak üretimin hizmetine koşarak, üretim araçlarının olağanüstü geliştirilmesinin önündeki her türlü engeli kaldırarak gerçekleştirecektir. O zaman bugünün vahşi dünyası geride kalmış olacak. Söylemeye gerek yok, Musk gibilere de, kapitalizmin diğer temsilcilerine de hiç ihtiyaç kalmayacak. Dünyanın değiştiğinin kanıtı da onun dediği gibi daha çok çalışmadan değil, daha az çalışıyor olmaktan belli olacak!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et